Türkiye gibi gruplaşmanın bol olduğu, ön yargının hakim olduğu, düşünce-fikir ve vicdan hürriyetinin olmadığı, görüş bildirenlere belden aşağı vurularak konuşup konuşacağına pişman edildiği, prensiplerin değil kişilerin konu edinildiği, gücü eline geçirenin muhaliflerine tokmak vurduğu, başarı gösteremeyip hep muhalif kalanların kendini anlatma yerine saldırıya geçtiği, farklı görüşün dışlandığı, insanın iliklerine kadar baskı hissettiği ülkelerde acaba dilsiz olmak daha mı iyi olurdu diye düşünmeden edemiyor insan.
Dilsiz olunca zaten duyamıyorsun da. Kimin ne dediğini işitmiyorsun. Kimse senin görüşünü de sormaz. Yapılan kayıkçı kavgalarından haberin olmaz. Ne üzülür, ne de üzersin. Gül gibi geçinir gidersin. Ülkeyi düzeltme, yanlış yolda gidenleri yola getirme gibi bir derdin de olmaz. Kendi halinde hayat mücadelesi verir gidersin.
Birbirimize karşı hazımsız, tahammülsüz ve hasmane tavırları göre göre bir gün gelip işitme-engelli olanlara gıpta edeceğim hiç aklıma gelmezdi. Beş duyu organlarımızdan kulak ve dil gibi iki önemli organımızın çözüme katkı olacağı yerde bir gün sorun haline gelebileceğini hiç hesaba katmamıştım. Hatta acırdım bu şekil engele sahip olanlara. Halbuki acınası bir halde olan kulak ve dile sahip olanlarmış da farkına varamamışım.
Lal olsaydık hiç olmazsa Yunus'un dediği gibi: "Dövene elsiz gerek/Sövene dilsiz gerek" derdik. Dünyaya nizamat vermek için başkasına had bildirmeye kalkmaz, haddimizi bilirdik. Engelli olsaydık öbür dünyada hesabımız da ona göre olurdu. Birbirimizin dedikodusunu yapmaz, iftira atmazdık. Kul hakkımız da olmazdı.
Sahi, duyma ve konuşma fonksiyonu olmadığı için engelli sayılan işitme-engelliler mi özürlü, yoksa işitme ve konuşma özelliği olup da amacı dışında kullanan bizler mi?
Allah'ın verdiği bu iki nimeti yerinde kullananlara ne mutlu! 19.02.2017
Dilsiz olunca zaten duyamıyorsun da. Kimin ne dediğini işitmiyorsun. Kimse senin görüşünü de sormaz. Yapılan kayıkçı kavgalarından haberin olmaz. Ne üzülür, ne de üzersin. Gül gibi geçinir gidersin. Ülkeyi düzeltme, yanlış yolda gidenleri yola getirme gibi bir derdin de olmaz. Kendi halinde hayat mücadelesi verir gidersin.
Birbirimize karşı hazımsız, tahammülsüz ve hasmane tavırları göre göre bir gün gelip işitme-engelli olanlara gıpta edeceğim hiç aklıma gelmezdi. Beş duyu organlarımızdan kulak ve dil gibi iki önemli organımızın çözüme katkı olacağı yerde bir gün sorun haline gelebileceğini hiç hesaba katmamıştım. Hatta acırdım bu şekil engele sahip olanlara. Halbuki acınası bir halde olan kulak ve dile sahip olanlarmış da farkına varamamışım.
Lal olsaydık hiç olmazsa Yunus'un dediği gibi: "Dövene elsiz gerek/Sövene dilsiz gerek" derdik. Dünyaya nizamat vermek için başkasına had bildirmeye kalkmaz, haddimizi bilirdik. Engelli olsaydık öbür dünyada hesabımız da ona göre olurdu. Birbirimizin dedikodusunu yapmaz, iftira atmazdık. Kul hakkımız da olmazdı.
Sahi, duyma ve konuşma fonksiyonu olmadığı için engelli sayılan işitme-engelliler mi özürlü, yoksa işitme ve konuşma özelliği olup da amacı dışında kullanan bizler mi?
Allah'ın verdiği bu iki nimeti yerinde kullananlara ne mutlu! 19.02.2017
Yorumlar
Yorum Gönder