Ana içeriğe atla

Suriye Cehenneme dönüşmesin! ***

Geçen gün Suriyeli iki kardeşi evlerinde ziyaret ettim. İzzet ve ikramda kusur etmediler sağ olsunlar. Suriyeli aileyi ziyarete gidersin de konu ne olur? Elbette, Suriye ve savaş olur. Biz de hep Suriye'yi konuştuk çayımızı yudumlarken.

Ülkeniz yürürlüğe giren ateşkes ile birlikte biraz rahatlamıştır dedim. 'Nerde!' cevabı verdi. "Çok bir şey değişmedi. Esed'den geçtik, ülke Rusya tarafından işgal edildi, bir daha da çıkmaz oradan, bir çok yeri bombalamaya devam ediyor," dedi. Annen-baban nasıl, görüşüyor musunuz, durumları nasıl dedim. Aramıza sonradan katılan öğrenci olduğunu öğrendiğim bir Suriyeli: "Nasıl olsunlar, halimize şükür diyorlar. Ben telefonla konuşurken yan tarafa komşunun evine bomba düşüyor. 'Bizim burada bir şey yok' diyorlar" dedi.

Yanımdaki komşum: "Suriye'nin bugün geldiği noktayı düşündüğünüzde 'Keşke bu savaş olmasaydı' diyor musunuz' dedi. "Çıkış noktamız doğru idi. Ama geldiğimiz durum itibariyle 'Keşke başlanmasaydı dedirtti maalesef' dedi. "Biz dokuz ay boyunca protesto eylemleri yaptık, hiç elimize silah almadık, demokratik bir eylemdi bizimkisi. Ama sonuç buraya geldi" diye ilave etti. Sizin gelmenizle birlikte kiralar arttı" dedi komşum. "Arttığını biliyoruz. Daha önce biz yaptık bunu. Suriye'ye dışarıdan gelenlere kira fiyatlarını yükseltmiştik. Şimdi de bizim başımıza geldi," dedi.

Suriye'ye ailenin yanına gidebilir misin, dedik. "Giderim gitmesine de  başıma ne gelir bilinmez. Daha önce bir tanıdığımız İstanbul'a kaçmıştı. Onu getirmek için Esed birini gönderdi. Kaçağı getirinceye kadar ailesinden kim varsa hapse aldılar. Kaçan İstanbul'da ölüp Suriye'ye geri getirilemeyince ailesinden annesi, babası, kız kardeşleri hapishanede öldüler. Maalesef çıkamadılar" dedi.

Ateşkesten sonra biraz rahatlama olmuştur diye düşünüyoruz, dedik. Esed bir şey yapmıyor, ama Rusya yine bombalamaya devam ediyor, dedi.

Anladığım kadarıyla Suriye'de değişen bir şey yok. Suriye'yi terk edip hayata tutunmaya çalışan bu insanları dinleyince bir defa daha üzüldüm hallerine. Üstelik nezaket, görgü ne derseniz ahlakın her türlüsü vardı kendilerinde. Kimseye yük ve muhtaç olmadan çalışmaya devam ediyorlar, bütün dertlerini içlerine gömerek. Oturduğum eve yeni taşındığımdan dolayı 'hoş geldin'e gelmişlerdi daha önce bana. Gelirken yanlarında getirdikleri tatlıyı da uzatarak 'hayırlı olsun' demişlerdi.

Ziyaretimizden sonra üç gün geçmişti ki, Rus uçakları el-Bab'da askerlerimizin bulunduğu bir karargahı bombalayarak 3 askerimizin ölümüne sebebiyet verdikleri haberiyle 'Ne oluyoruz' demekten kendimi alamadım. Gerçekten Suriye'de ne oluyor? Müslüman kanından başka kanın akmadığı bu kirli savaş ne zaman sona erecek? Müslüman topraklarından başka savaşın olmadığı bu menfaat savaşı nereye kadar devam edecek?

Sanırım Müslümanlar birlik ve beraberlik içerisinde olup feraset, basiret sahibi olmadıkları müddetçe İslam ülkelerindeki bu kirli oyunlar devam edecek. Nasıla aramazsın Osmanlı'yı bu süreçte. Bir denge unsuruydu. Hasta haliyle bile olsa yaşamış olsaydı bugün diyarı İslam'da  kan ve göz yaşı olmazdı. Zaten Osmanlı çekildikten/çektirildikten sonra Osmanlı'nın bıraktığı topraklarda hiç huzur ve sükunet ortamı olmadı.

Yanı başımızda devam eden bu savaşı durdurabilmek ve ülkemiz içerisinde sık sık meydana gelen terör ve bombalama eylemlerinin kökünü kesmek üzere Türkiye bu duruma kayıtsız kalmadı. Suriye'ye girdi. Şu anda el-Bab'da tıkandı kaldı. el-Bab'ı iyi bilenler şehrin altının tünellerle dolu olduğunu ve her bir yere bomba düzenekleri yerleştirildiğini ifade etti. Zaman zaman şehitler veriyoruz, gazilerimiz oluyor. Türkiye karınca misali zulme dur diyeyim diyerek inisiyatifi ele aldı. İnşallah şehitlerimizin sayısı artmaz, Türkiye bir oyunun içerisine çekilmez. Diğer taraflardan yüzünün akıyla çıktığı gibi buradan da fazla kaybımız olmadan çıkar. Evlerimize yeniden ateş düşmez. Suriye bize cehennem olmaz. Suriye üzerinde oyun oynayanlar, inşallah kurdukları tuzağın altında kalırlar. Ava giderken avlanırlar. Bir daha bellerini doğrultamazlar. 10/02/2017

*** 11/02/2017 tarihinde ladik.biz' de yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim derdi. Borcun günü geldiğinde gerekirse b

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder