Ana içeriğe atla

Param çok. Harcayacak yer arıyorum diyorsanız, bu süpürgeye yatırım yapın!

İnsanoğlunun başına gelenler bazen cehaletindendir ama genellikle en iyisi olsun, mükemmel olsun, bir daha başım ağrımasın... demesindendir. Ne gelirse başımıza meraktan, tamahtandır dense yeridir.

Şimdi gelelim meselemize. Paranız var, sokağa atacak değilsiniz ya. Ya da paranız fazla yok, taksit imkanı var. Siz yeter ki almak isteyin, ödeme kolaylığı sağlanır itina ile firmalarımız tarafından. yeter ki oltaya takılmaya gör. Önce oltaya takılırsın. Sonra yaşadığın müddetçe seni soymaya/sağmaya devam ederler. Ne demek mi istiyorum. Bu işler anlatmayla anlaşılmaz. Sen en iyisi bir elektrikli süpürge al, ne dediğimi daha iyi anlarsın. yaşayarak öğrenmiş olursun bu işi.

Mutfak malzemeleri üzerine pazarlamacılık yapan Türkiye çapınca ağını kurmuş bir firma var. Adı da samimiyet ve içtenlik anlamına gelir. Bu firmanın bir süpürgesi var. Nereden bulacağım bunları dersen merak etme, onlar seni bulur. Hiç bulamazlarsa bir dostun senin numaranı verir, onlar seni arar. İhtiyacım yok desen de "Efendim almak zorunda değilsiniz, biz evinize gelelim, bir tanıtım yapalım" derler. Ev müsait değil, cenazem, düğünüm var, halihazırda tatildeyim desen de seni farklı farklı numaralarla arayarak illallah dedirtirler. En iyisi çağırayım, gelsinler, tanıtımlarını yapsınlar, böylece kurtulayım dersin. Ya da tanıtıma gerek yok. Zaman zaman gerekli-gereksiz harcamalarımız oluyor. Bir de bunlara param nasip olsun, kurtulayım şunlardan diyerek firmaya gidip süpürge almaya kalkıyorsun. Yetkili: "Efendim! Firmamızın prensibidir. Bu süpürgeyi evinizde tanıtım yapmadan satamıyoruz" der. O zaman akşam gelin, yapın şu tanıtımınızı, diyorsun. Pazarlama görevlisi evine misafir olur. Tüm aile bireylerini de bir odaya  toplar, komşuları da çağırın, der. Güç-bela komşuları çağırmaktan vazgeçiriyorsun. Adam başlıyor tanıtımına. Aile bireylerinin önünde evin lambasını söndürüyor. Çalıştırdığı makinenin halınızdan bulduğu mikropları gösterir önce size. Bak hepsini aldı. Bu makinenin şöyle çekiç gücü var, böyle temizleme özelliği var...gibisinden anlatır da anlatır. Üstelik halı yıkama özelliği de varmış dersin süpürgeye tav olursun. Piyasada normal bir süpürgeyi 80-100 TL'ye alırken bu firmadan 1800 liraya taksitle bir süpürge alıyorsun. Verdiğin para seni için için bitirirken evin hanımı evim tertemiz olacak, sonunda turnayı gözünden vurdum, bütün dertlerim bitecek, diye dört köşe olur. Sen, bir süpürgeye bu kadar para verilir mi, sanki ev alır gibi desen de ok yaydan çıktı bir kere. Üstelik kim kime yapar 12 ay taksidi.

Evin hanımı süpürgeyi kullanmaya başlar. Halıda ne kadar tüy varsa toplar gelir, bir kaç yıl içinde senin halının tüyü çıka çıka iyice incelir, kağıt gibi olur. Sana yeni bir halı ihtiyacı daha çıkar ama şimdilik bu dursun. Çünkü konumuz süpürge. Rengi kırmızı olan halını eşin süpürdükçe makinenin içindeki haznedeki su kıpkırmızı olur. Sen  bu makinenin sesi ne zaman duracak diye bir işle uğraşırken müjdeli haber eşinden gelir: "Süpürgenin suyuna bak, kıpkırmızı kir çıktı" diye. Hanım, bu halının rengi desen de anlatamazsın. Anlatmak için en iyisi suyu laboratuvara gönderip analiz yaptırmak. O da dünyanın parası. En iyisi tamam kir deyip işin içinden sıyrılıyorsun.

İş bu kadarla da bitmiyor. Makinenin alınışının yıl dönümünde servis seni  arıyor: "Bakım zamanı geldi" diye. Bir-iki yıl bu şekilde bakım yapılır, karşılığında servis ücretini ödersin. Garantisi bittikten sonra da servis peşini bırakmıyor. "Makinenizin bakım zamanı geldi" telefonuyla aranırsınız yine. Her servise gidince de ardından tekrar aranırsınız: "Efendim makinenizin şurası eskimiş, bu parçası değişecek, servis ücretiyle beraber borcunuz 80 lira. Yapalım mı" der bir de. Makine zaten gitmiş, yapmayın demenin zamanı mı şimdi. Üstelik haftalık ev temizliğinin zamanı da yaklaştı, dersin içinden. Tamam yapalım, dersin. Makinen işlem görür, evine kadar teslim edilir. Karşılığında da sen, belirtilen meblağı bayılırsın. Her sene bakım ve servis ücreti ile orta seviyede yeni bir süpürge alırsın. Makine çalışıyor nasılsa, önümüzdeki bakım zamanı kabul etmeyelim dersin. Bakım zamanından bir iki ay geçtikten sonra makinen su koyvermeye başlıyor. Mecburen tekrar servisi ararsın. Servis ücretinden kaçayım derken makinenin değişmesi gereken parçalarıyla beraber iki süpürge parasını çöpe atarsın tekrar.

Süpürge maceranız bir ömür boyu bu şekilde sürer gider. Bunu atsan yeni bir süpürge alsan kârdasın. Üstelik bakım derdi de yok. Ama 5-6 yıl önce bayıldığın 1800 lira para ve süpürgeye aşık eşin gözünün önüne gelince tekrar servise servis ve tamir parası vermeye devam edersin. Servis bir gün: "Arkadaş bu süpürge ömrünü tamamladı" dese yerinden zıplayıp oynarsın. Ama nafile. Bizde bu süpürge aşkı ve para oldukça bunlar gelmeye ve bizi sağmaya devam edecekler anlaşılan. Her süpürgeyi götürürken: "Ablacığım! Bu süpürgelerin şimdi sessizi çıktı, üstelik emiş gücü daha fazla, haberin olsun, taksitli fiyatı da 3200 lira" demeyi de unutmuyorlar.

Şimdi hedefimizde 3200 lira olan süpürgeyi almak var. Sessiz çalışıyor, emiş gücü fazla. üstelik taksitle. Ha sesi oluversin demeyin. Eşiniz süpürgeyi çalıştırdığında top atsanız duymaz, telefon açarsın cevap vermez. Çünkü sesi yüksek. Eşime her seslendiğimde eşim cevap verecek diyorsan 3200 lirayı bayılacaksın ve her yıl bir süpürge parasını servis parası olarak vermeye devam edeceksin.

Gördün mü? Sen yeter ki param çok, harcayacak yer arıyorum diyordun. İşte sana yol ve yöntem. yeter ki sen tırnağınla kazıyarak kazandığın parayı saçmayı iste. Öyle zannediyorum bu nefis anlatımımdan sonra ağzınızın suyu aktı. Bu makineyi almaya karar verdiniz. Ama firmaya ulaşamıyorsunuz? Bir telefonunuz kadar yakınım, yeter ki isteyin. Hemen firmaya numaranı verirsem aynı akşam damlarlar. Ayrıca anlatımım nefis falan değil. Burada nefis olan makinenin kendisidir. 10/02/2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde