Ana içeriğe atla

Sivil Toplum Kuruluşlarının yönetiminde görev alanlara

Belli bir hedefi olanların, aynı düşünceye sahip olanların bir araya geldiği örgütlü bir organizasyon olarak görürüm STK'ları. Hem üyelerini bilgilendirmek, onların haklarını korumak, hem onlarda aidiyet duygusu oluşturmak hem de bir güç olup ülkede meydana gelebilecek olumsuzlukların önüne geçmek için böylesi STK'lara ihtiyaç vardır.

STK'larda üyeler, üyelerin seçtikleriyle delegeler, delegelerin seçtikleriyle yönetimler olur. Yönetimdekiler üyeler adına iş yaparlar. Sorumlulukları büyüktür. Kişi bir makama geldikçe sorumluluğu artar. Artık kendisi değildir. Arkasındaki üyeleri temsil eder.

STK'ların sürekli olmaları, temsil ettiği misyonu devam ettirebilmeleri özellikle yönetimde üyeleri adına emaneten görev yapan yönetici ve yönetim kadrolarının vazifelerini layıkıyla yapmalarıyla orantılıdır. Bu tip organizasyonlarda görev alanların bayrağı ileriye götürme gibi bir sorumlulukları vardır. Yaptıkları tasarrufları anlaşılabilir, anlatılabilir olmalıdır.  STK'ların yönetim görevinde sorumluluk almış kişilerin yaptıkları rutin işlerin dışında üyelerinin gönlünü fethedecek, üye olmayanların da gıpta ile bakabileceği uygulamalara imza atmaları gerektiğini belirten hususlara işaret etmeye çalışmaktır niyetim bu yazımda.

STK'larda görev yapanlar:
1. Üyelerini belirli periyotlarla kurum-kuruluş ve okullarında ziyaret etmelidir.
2. Önemli konularda üyelerini bilgilendirmelidir.
3. Yeni üye bulmak için kurumları ziyaret etmelidir.
4. Yönetim görevi yaptığı makama gelen üyeler için ilgi ve alaka göstermeli, zaman ayırmalıdır.
5. Yeri geldiği zaman protokol takılmayı, yeri geldiği zaman mütevazı olmayı becerebilmelidir.
6. Herhangi bir nedenle kırılmış, gücenmiş, incinmiş, içine ve kabuğuna çekilmiş üyelerinin ayağına gitmelidir. Ayrılmak isteyen üyeyi duyduğu zaman yerinde ziyaret etmelidir. Kırgınlığı gidermek için gönlünü alma yoluna gitmelidir. Üye istifa etmiş olsa bile yanına gidip bir bardak çayını içip "Kardeşim, siz bizden ayrıldınız ama gönlümüzde ayrı bir yerin vardır, her zaman için kapımız açıktır, ne zaman bir derdin olursa elimizden gelen gayreti göstereceğimizi bilmenizi isteriz" mesajı verilmelidir.
7. Üyeleri bilgilendirmek, üyelerin kendi aralarında tanışmalarını sağlamak, bazı konularda istişare etmek amacıyla içi dolu toplantılar yapılmalıdır.
8. Toplantı, etkinlik vb. amaçlı yapılacak faaliyetler için yer belirlemede makul, anlatılabilir yerler seçilmelidir. İzzet ve ikramda ölçülü ve tasarruflu olmak için çaba sarf edilmelidir. Düzenlenecek geceler için lüks yerlerin tutulmasından uzak durulmalıdır. İzzet ve ikram sadece belli makam sahipleri, kurum ve okul temsilcileriyle sınırlı olmamalıdır. Tabandaki üye de nasiplenmelidir. Tabana yayıldıkça üyelerde aidiyet duygusu daha fazla oluşacaktır. Elimizdeki imkanlar tabana ikram etmeye yetmez denirse böylesi imkanlardan temsilciler de yararlandırılmamalıdır.
9. Üyeler adına gelen aidatı yerli yerinde kullanmak gerekir. Bu aidatlar çarçur edilmemelidir. Belli kişi ve yerlere harcamaktan kaçınılmalıdır. Bu parada tüm üyelerin hakkı vardır deyip gerekli özen gösterilmelidir. Aidatı babasının malı gibi harcama yoluna gitmemelidir.
10. Üyelerin eğilimini ölçmek ve nabzını tutmak amacıyla zaman zaman memnuniyet anketi yapılmalıdır.
11. Üyeler tarafından kendilerine yapılacak yapıcı eleştirilere açık olmalıdır.
12. Yönetim görevinde kökleşmemeli, yeri geldiği zaman bayrağı bir başkasına devredebilmelidir.
13. STK yönetiminde görev alan ikinci bir yönetim görevi almamalıdır. Çünkü her bir yönetim görevi sorumluluğunu artırır. Bir koltuğa iki karpuzu sığdırma yoluna gitmemelidir.
14. Üye ziyaretinde sadece üst düzey yetkilileri ziyaret etmek yeterli görülmemelidir. Bilinmeli ki, bugün kendisi zirvede ise bunu üst düzey yetkililere değil, tabandaki üyelere borçludur.
15. Temsil ettiği üyelerinin yetenek ve kabiliyetlerinin tespit edileceği bir çalışma yapılmalıdır. Hangi konuda ne tür bir bilgiye ihtiyaç duymuşlarsa üyesinin birikiminden faydalanma yoluna gidilmelidir.
16. STK'nın kuruluş felsefesinin dışına çıkmamalıdır. Hiçbir siyasi partinin koltuk değneği olmamalıdır. Hak bildiği davasını hakim kılmak için çaba sarf etmelidir. Hiç bir siyasi parti ile aynı karede yer almamalıdır. Varlık sebebini bir siyasi partiye bağlayanların ömrü, angaje olduğu parti ile sınırlıdır. Parti gözden düşerse STK da düşer. Bu yüzden ilişkiler kurumsal düzeyde üyelerinin hakkını korumak şeklinde olmalıdır. Uzun ömürlü olacak adımlar atılmalıdır. Aynı düşüncedeki partisi iktidardan düşse de kendisi zirvede kalacak politikalar, prensipler geliştirilmelidir. Bunun yolu da üyelerinde aidiyet duygusu oluşturmadan geçer. Üyelerinde aidiyet duygusu geliştiremeyenler devraldıkları bayrağı ileriye taşıyamadıkları gibi aldıkları emanete de -bilerek veya bilmeyerek- ihanet etmiş olurlar.

Bugün üyelerinin ayağına gitmeyenler, sadece protokol takılanlar, koltuktan kalkmayalar bunun bedelini sadece kendileri değil, temsil ettikleri camia da öder. Bu bedeli ödetmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Okul-kurumundaki koltuğu ile STK koltuğu arasında mekik dokuyanlar ve bu yaptıklarını da yeterli görenler -kusura bakmasınlar- dava gibi bir derdi olmayanlardır. Onlar koltuk sevdalısıdır. Kendisini  daha yukarıya taşımak için koltuğu alet edenlerdir. Üyelerin üzerine basarak yukarı çıkanlardır.

Kimi mi kastediyorum. Görevini yapmayan herkesi. Yarası olan gocunsun. Benden söylemesi. 11.02.2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde