Ana içeriğe atla

Bu Suriyeli düşmanlığı neden?

Sözlerime, Birinci Dünya ve Kurtuluş savaşlarını bizzat yaşamış olan Mehmet Akif'in: "Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda! Canı, cananı, bütün varımı alsın da Huda, Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda." Kıtasıyla başlamak isterim. En kötü de olsa Allah kimseyi vatanından uzak kılmasın, işinden, gücünden etmesin.

Ülkesini beğenmeyenlere, kadir-kıymet bilmeyenlere 5 yıldır içimizde mülteci olarak yaşayan Suriyeliler'e bakmalarını söylemek isterim. Ne işleri var, ne de aşları. Ne evleri ne de barkları. Ülkelerinde iş ve aşları, ev ve barkları varken bir anda her şeylerini kaybederek ülkemize sığındılar. Hayata müflis tüccar misali sıfırdan başladılar. Nerede bir ağır iş var, orada çalışan Suriyelileri görmek mümkün. Hiçbir sosyal güvence ve haklara sahip değiller. En düşük ücrete çalışıyorlar. İş garantileri yok. Sağlıksız evlerde kalabalık bir şekilde yaşıyorlar. Çoğu kendi işini ve iş yerini açarak geçim mücadelesi veriyor. İçlerinde hayatın cenderesinden geçmiş sorumluluk sahibi kişilerin sayısı fazla. Az da olsa sorumsuz davrananları var. Bunu da çarşı ve pazarda görebiliyoruz.

Türkiye onlara kucağını açtı. Kimi iş verdi. Kimi evini kiraya verdi. Kimi yardım etti. Türkiye'nin çoğunluğunda bir sorun yok. İçimizdeki bazı kişiler ise bu durumdan hazımsız: " Ne işleri var burada, savaş kaçkını bunlar. Doldular, kaldılar. Devlet kendi insanına iş veremezken bunlara bakıyor, maaş veriyor, hastanede ücretsiz muayene ediyor, ilacını bedava veriyor. Bunları göndermek lazım. Ülkesine hayrı olmayanın buraya hayrı olur mu? Ülke yol geçen hanı oldu. Bunların içinde terörist olanlar da var. Baksana ülkede terör arttı. Ülkeleri yok, hala çocuk doğuruyorlar. Bunlara bir de vatandaşlık verilecek. Niyetleri iktidarda daha fazla kalmak için bunların oylarını almak. Bunlara iyilik yaramaz. Bunlar değil miydi I.Dünya Savaşında bizi arkadan vuran. Savaş bitse de gitmez bunlar..." şeklinde eleştiri getiriyorlar.

Gören de sanki tüm Suriyelileri bu tipler besliyor sanır. Belki de hiç yardımı olmamıştır böylelerinin. Namaz çıkışı cebindeki bozuk parayı atmıştır belki yardım diye. Allah kimseyi düşürmesin, memleketsiz bırakmasın. Oturduğumuz yerden eleştirmesi kolay. Adamlar savaşmaya gitse kiminle savaşacak? Kimin kimi öldürdüğü belli değil. Ölmemek için öldürmek zorunda. Çünkü orada bir iç savaş var. Kirli bir savaş. Yedi düvelin tüm kozlarını oynadığı bir savaş. Savaş bitince gitmezler derken çok iddialı konuşuyoruz. Ne biliyoruz gitmeyeceklerini? Çok mu keyif alıyorlar içimizde durmaktan?

Türkiye'nin müdahil olduğu bu savaşta güvenli bölge oluşturulduktan sonra büyük bir çoğunluğunun gideceğini düşünüyorum. İnşallah ülkelerinde devam eden kirli savaş biter de geri dönerler. Gitmezlerse de az sayıda dilenenin dışında kendi yağlarıyla kavrulmaya çalışıyorlar. Her olumsuz durumdan bir pay çıkaralım. Yarın biz de onların durumuna düşeriz düşüncesiyle memleketimizin kıymetini bilelim. Çoğu içimizde Türkçe öğrendi.  Zeka bakımından onlardan çok mu geriyiz? Kaçımız Arapça öğrendik? Yıllardır İngilizce öğreniyoruz, kaçımız konuşabiliyoruz bu dili?

Konuşmaktan ve eleştirmekten başka bir iş arayışına girelim. Yaptığımız iyilik varsa başa kakmayalım. Yabancı ve Suriyeli düşmanlığı yapmayalım. Unutmayalım ki, kimse kimsenin rızkını/nasibini yiyemez. Herkes midesi kadar yer. 14.02.2017




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde