Ana içeriğe atla

İslam anlayışın batsın senin! **

Zaman zaman bazı kanallarda arzı endam eden bir zavallı var. Hangi konuda konuşuyor derseniz. Din alanıdır ilgi alanına giren. Değerlerimize vurdukça vuruyor. Din adına bildiğimiz ne varsa yok etmek için uğraşıyor. Mikrofon gördü mü, bir kanala çıktı mı, etrafında üç-beş dinleyici mi var. Artık zırvalarının ardı arkası kesilmez. Yumurtlar da yumurtlar.

Normal şartlarda farklı görüşleri severim, özellikle orijinal görüş serdedenleri. Bunun ki kendine özgü, tam orijinal. Yeter ki bir dinleyen görsün: "Namaz dinin direği değildir, bir ritüeldir, istemiyorsan kılma. Kur'an'da bahsedilen salat destek anlamına gelir. Bu kılınan namaz kişiyi kurtarmaz..." şeklinde atıyor, tutuyor. İsterseniz bir dinleyin. Tam bir beynamaz hali. Namazda gözü olmayanın camide işi olmaz misali. Yıllardır gelmiş bulunan müktesebatı yok etmek için kırıp döküyor, ağzından salyalar akıtıyor. Önüne de almış Kur'an'ı. Bu yeter sadece, başka bir şeye ihtiyaç yok, diyor. 14 asırdır kimsenin anlamadığı, yanlış uyguladığı namazı yok etmek uğraşıyor. Utanmasa veya ardından gelenlerin olacağını bilse Muhammed de yanlış anladı diyecek. Kendi aklına ve zekasına aşık olan bu adam hadis ve sünneti de kabul etmiyor, namaza savaş açmış durumda. Az ikna edici olsa veya insanlar biraz dinlese Peygamberimizin " Gözümün nuru" dediği, bizim nefsimize ağır gelen namazın yerinde yeller esecek. Bizde böylelerine "Yavaş at da civcivler yesin" denir.

Allah kimseyi saptırmasın, medya, mikrofon hastası ve meşhur olma budalası yapmasın. Nasıl gündemde kalırım psikolojisidir bu. Normal konuşsa, makul dini anlatsa kimse merak etmeyecek. Zekatı ön plana çıkaracağım derken namazı küçümseme yoluna gidiyor. Olsa da olur, olmasa da. Niye bir şeyin önemine işaret edeceğim derken bir başka umdeyi yıkma yoluna gidiyor?  Niyeti nedir, derdi nedir? Manidar gerçekten.

Nüfus memuru ailesine; veren el olsun, cömert olsun, ad aldığına çeksin diye eli açık demiş. Eli değil, dili açık demek gerekiyormuş. Çünkü zırvasının haddi hesabı yok.

Allah kendini, kişiliğini, kimliğini kaybetmiş, aklına aşık, medya budalası ilahiyatçılardan korusun bu milleti. Birilerinin projesi olan bu tip dini bildiğini iddia edenlerin şerrinden korusun. İnanın bu tiplerin İslam’a ve İslami değerlere verdiği zararı dünya bir araya gelse veremez.


Böyleleri bıraksın insanımıza din anlatmayı. Bu milletin bildiği, öğrendiği ve yaşamaya çalıştığı din yeter de artar bile. Bunlar bıraksın millete din anlatmayı önce kendileri –adam gibi- Müslüman olsun. 14.02.2017

** 20/02/2017 tarihinde kahta.soz gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde