Ana içeriğe atla

Aileler Çatırdıyor

TÜİK Aile Yapısı Araştırması sonuçları açıklandı. 2014 yılında evlilik yapan çiftlerden 130 bini aynı yıl boşanmak durumunda kalmış. Bu, evlenenlerden her 4 ya da 5 kişiden birinin ayrılması demektir. Araştırma sonuçlarına göre geçimsizlik, aldatılma, şiddet ve terk edilme ayrılma nedenleri olarak sayılmaktadır. % 51 ile "sorumsuz ve ilgisizlik," % 30 ile "ailenin geçimini sağlayamaması," % 24 ile "eşlerin birbirinin ailelerine karşı saygısız davranması" olarak sıralanmaktadır. Oranı düşük olmakla beraber "birlikte vakit geçirmeme," sigara ve alkol" de yine ayrılık nedenleri olarak görülmektedir.

Daha önce bir kaç yazımda boşanma üzerine yazılar yazdım. Fakat her geçen yıl boşanmalarda bir artışın olduğu gözlerden kaçmamaktadır. Toplumsal bir yara haline geldi. Bu gidişle kangren haline dönüşecek. Toplumun temel direği kabul edilen aile mefhumumuz kalmayacak. Sorumsuzluk ve ekonomik durumu sağlayamama boşanma nedenleri arasında ilk ikiye oturmuş. Üçüncü neden ise eşlerin birbirinin ailesine saygısız davranması bana garip geldi. Şimdiki evliliklerin ekseriyetinde yeni evliler için ayrı ev döşenmektedir. Eskisi gibi anne baba ile aynı evi paylaşmıyorlar. Yani gelin-kaynana, gelin kayınpeder, oğlan-ebeveyn ile sürekli birlikte değiller. Bir arada yaşasalar aralarında sorun çıkabilir, doğaldır diyeceğim. Özellikle gelin-kaynana arasındaki anlaşmazlıklar/çekişmeler dillere destandır. Yeni evliler ayrı bir evde yepyeni bir ev ortamı oluşturacakları yerde yanlarında olmayan anne babalar sorun olmaktadır. Bu demektir ki damat-gelin durmadan birbirlerinin anne-babalarının dedikodusunu yapmaktadır. Ya da ayrı evde olmalarına rağmen tarafların ailesi her yaptıklarına karışmaktadır. Hangisi olursa olsun garip bir durum gerçekten.

Evli çift, birbirinin ebeveynini kendi anne babası bilmeli, gereken saygıyı göstermeli, saygıda kusur etmemeli. Öf bile dememeli. Eşler anne babayı dizayn etmeye çalışmaktan ziyade onları oldukları gibi kabul etmelidirler. Çünkü huylu huyundan vazgeçmez. Zira, onların ahı gitmiş vahı kalmış artık. Eğer illaki değişme/değiştirme durumu söz konusu olacaksa damat-gelin değişmelidir. Ayrıca koca evde tek başlarına kendi kafalarına göre bir düzen oturtup, doğmuş/doğacak çocuklarını kendi istedikleri şekilde yetiştirmek için mutlu bir ailenin temelini atacakları/oluşturacakları yerde yanlarında olmayan üçüncü şahıslarla uğraşmakta neyin nesi? Eskiden anne babanın yanında iken "Çocuğumuzu sevemiyoruz, istediğimiz gibi eğitemiyoruz, kendimize ait özelimiz yok, çocuklar büyüklerden yüz buluyor" gibi serzenişler olurdu. Aha işte elinizde bir fırsat. Bırakın birbirinizin ailesiyle uğraşmayı da kendinize vakit ayırın. Kendi ayaklarınız üzerinde durmaya çalışın. Atın bu problem olarak gördüğünüz meseleyi kafanızdan. Kendi evinize ve işinize yoğunlaşın. Birbirinizin ailesini kötüleyerek elinize ne geçecek, yaralamaktan başka. Ayrıca kötülediğiniz ailelerinizin yüzüne karşılaştığınız zaman ne yüzle bakacaksınız. Biliniz ki, birbirinizin ailesini kötüleyerek aslında birbirinize saygınız olmadığını ifade etmiş oluyorsunuz. Herkesin kendi ailesi kendine güzeldir. Kimse ailesinden gördüğünü diğerinden beklemesin.

Anne ve babalar da oğlan ve gelini rahat bırakmalıdır. Onları aşırı korumacılıktan vazgeçmelidir. Oğlum elden gitti, kızım evden gitti, kızım sıkıntı çekiyor sızlanmasını bir tarafa bırakmalıdır. Aralarında bir sorun olursa bu sorunu öncelikle çiftlerin halletmelerini beklemeli aileler. Halledemedikleri durumlarda iki tarafın ebeveyni bir araya gelerek meseleyi halletme yoluna gitmeliler. Sorun çözerken sorun çıkarmamalılar. Önce iki tarafı da ön yargısız dinleyip tarafsız bir şekilde çözme yoluna gitmelidirler. Tüm dert bu yeni aileyi bir arada tutmak olmalıdır, suçlu aramak değil. Eğer bir suçlu aranacaksa aileler ilk önce çuvaldızı kendi çocuğuna batırmalıdır. Benim çocuk haklı, seninki haksız şeklinde bir kavgaya tutuşarak yangına körükle gitmemelidirler. Aileler yapıcı olmalı, yıkıcı değil. Ben haklıyım egosu çocukları ayrılma noktasına getirebilir. Bir yuva kolay kurulmaz, birden kurulmaz. Mutlaka zamana ihtiyaç vardır. Zaman her şeyin en iyi ilacıdır.

Yeni çiftlerin, anne ve babaların evliliği ciddiye almaları gerekir. Evlilik ciddi bir müessesedir. Ne evcilik oyunudur, ne de çocuk oyuncağı. Herkes ailesinde öğrendiğini karşı tarafta uygulamaya kalkmasın. Her taraf kendilerine özgü yaşantı ve huylarını törpülemelidir. Yeni evde yeni bir ev ve aile kültürü oluşmalıdır. Bu da birbirine tahammül ederek, saygı göstererek olur. Kırarak, kızarak, vurarak, yıkarak olmaz. Yeter ki geçinme gibi bir niyetimiz olsun. Yoksa ayrılmak için çok bahane bulunur.

Unutmayalım ki, her ayrılık toplumun temeline atılan bir dinamittir. Ayrılık kimseye huzur vermez. Herkes aklını başına alsın. Hiçbir şeyi düşünmüyorsanız; kendinize, birbirinize saygınız yoksa bile ortaya yerde varsa çocuk/torun onu düşünün. Çünkü ayrılıklarda en büyük darbeyi maalesef küçük dimağlar yiyor. 07/02/2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim derdi. Borcun günü geldiğinde gerekirse b

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder