28 Şubat 2017 Salı

Öğretmenimle 43 yıl sonra

Öğretmenim
Mustafa VAREL
İnsanın unutamadığı kişiler vardır hayatta. Hiç gönlünden çıkmaz. Hep içinde bir özlem vardır. Ah bir görsem, bir araya gelsem der durur. Her daim hayırla yad eder. Çünkü ilk gözünü onda açmıştır; ilk okumayı, ilk yazmayı ondan öğrenmiştir. Küçük yaşta bir ufuk vermiştir. Her şeyden de öte sevmiş ve sevdirmiştir. İlk göz ağrısı denir ya! İşte öyle bir şey.

İlkokul öğretmenimden bahsediyorum. Mustafa Varel. Hem anamızdı, hem de babamız desem yeridir. Dünyamız ondan ibaretti. İlkokul 1-3'ü onda okudum. Okullar açılıp okula geldiğimde bir-iki hafta dersimiz boş geçtikten sonra bir başkası, 5.sınıfta ise bir diğeri geldi. 4 ve 5'te beni okutan öğretmenler bende bir iz bırakmadı. İlk öğretmenim ise bende  olumlu derin izler bıraktı. İlk sazı onda gördüm. Saz eşliğinde bize "Çırpınırdı Karadeniz/ Bakıp Türk'ün bayrağına.." marşını ilk ondan dinledim. O çalar biz sınıf olarak ona eşlik ederdik. Zaman zaman bize hikaye okurdu bir kitaptan. Adını unuttuğum kitapta sık sık kitabın kahramanı Hayri Dede diye birinden bahsedilirdi. O, koşa koşa cumaya gider, arkasına takılır ben de giderdim. Namaz çıkışı hızlı hızlı gelir, ben de arkasından koşardım. Evimize gelir bizde ona giderdik.

Büyükle büyük, küçükle küçüktü. Ne kibir vardı, ne de enaniyet. Akşamleyin mahallelinin bir araya geldiği baranalara katılır, onlarla hemhal olurdu. Karasınır'la ilgili yazdığı: "Karasınır'ı dolan da gör bey/Ondaki her şey boldur ha boldur" şiiri herkesin dilindeydi.  Öğrencisi olarak bizim ezberimizdeydi. Gittiğim her yerde haydi bir oku derler, ben de seve seve okurdum. Bir bayram dolayısıyla okumamı istediği Arif Nihat Asya'nın: 
"Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek" şiirini ezberden okuyarak dünyalar benim olmuştu.


Öğretmenimle birlikte
İlk defa geçen yıl  telefon numarasını bularak sesini duymuştum. Adımı söyledim, tanıdınız mı dedim. "Sarı ramazan mı" dedi hemen. En kısa zamanda ziyaretinize geleceğimi söyledim. Bir kaç defa niyetlendim, nasip olmadı. Geçen cuma bir vesileyle yolum Karaman'a düştü. Akşam namazından sonra kendisini telefonla aradım, evini tarif etti. Bir kaç arkadaşla beraber evinde ziyaret ettim. Oğlu Ali Haydar ile birlikte misafir etti bizi. 
Öğretmenimle oğlu

Elini öptüm. Telefonla haberleşip buluşmasaydık onun beni, benim de onu tanımam mümkün değildi. Çünkü ne o bendeki sarı saçlar kalmıştı, ne de onun küçüklüğümdeki siması. Yaşını sordum 69 yaşındayım dedi. Çocukluğumda gördüğüm sinek kaydı tıraşının yerini bembeyaz sakalları almıştı. Öğrencisi iken kendisinin okuyup bizim dinlediğimiz hikayenin kahramanı 'Hayri Dede' gibi göründü bana. O da tıpkı hocamız gibi nur yüzlü, piri fani birisi idi. Telefonda sorduğu  soruları tekrar sormadı. Çünkü fiziken ve ruhen kendindeydi. Sağlam bir hafıza ve iradeye sahip olduğunu gördüm. Çocukluğumda kendisinde gördüğüm azim ve gayretinden hiçbir şey kaybetmemişti. "Size şiir okuyayım mı" dedi bize. Lütfen dedik. Biri 80 öncesi anarşi ortamını anlatan şiir olmak üzere kendi yazdığı iki şiiri kendi sesinden dinledim. Nerede bir müsvedde kağıt bulmuşsa onun arkasını değerlendirip şiir yazmaya devam etmiş. Eliyle yazdığını gelir gazeteden biri alır gider, yayıma verirmiş. 600 kadar şiiri olmuş. Yakında kitabı çıkacakmış.

Hocamın içten teklif ettiği yemek teklifini tok olmamız hasebiyle kabul etmedik. Kısa süre içerisinde eşinin sardığı lahana dolması önümüze geldi, çayla birlikte. Görmeye doyum olmazdı. Yolcu yolunda gerekti. Vedalaşıp ayrıldık. 

43 yıl sonrasında öğretmenimle buluşmam beni fazlasıyla mesrur etmiştir. Ben kendisinden memnundum. Allah kendisinden razı olsun. Öğretmenime sağlıklı, bereketli, uzun ömürler versin. 
Ahmet GÜNEŞ- Mustafa BÜYÜKADEM-
Mustafa KAÇAR, Hocam ve ben


Ziyaretimi gerçekleştirmeme sebep olan ortaokul ve lise arkadaşlarım Ahmet Güneş, Mustafa Kaçar ve Mustafa Büyükadem'e de teşekkür ediyorum. 27.02.2017







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder