Ana içeriğe atla

Bari bu işi az ötede yapsalar! *

Birlikte çalıştığımız bir arkadaş: “Ne zamandır Karatay Terminalinin önünden Üçler Mezarlığına doğru gitmemiştim. Ne biçim olmuş oralar öyle. Sağlı sollu bekleşen bayanlardan geçemedim, az ileriye gittikten sonra polisi aradım. Polisin geldiğini görenler hemen kayboldu.” Konuştuğu polisin: ‘Yakaladığımız zaman Kabahatler Kanununa göre 70 lira kadar bir ceza yazıp salıyoruz, başka bir şey yapamıyoruz, bu işi yapanların çoğunun aylığı 20-30 bin lirayı buluyor, müşteriye 300 liraya gidiyorlar’ dediğini ifade etti.
***
Birkaç yıl önce yine birlikte çalıştığım bir arkadaş yine aynı bölgede(Karatay Terminali) aracını park ettikten sonra yürümek isterken yol kenarında bekleyen bayanın biri: “İster misin” demiş. “Ne ister misin, anlamadım” deyince kadının:  “Anlamamazlıktan gelme! Kafanı, gözünü kırdırırım bak!” dediğini anlattı. Kendi başına kafa-göz kıramaz. Öyle zannediyorum, onu izleyen çetesi de olmalı.
***
Kayalıpark-Alaaddin Durağı arası ve Alaaddin tepesinin etrafındaki kaldırımlarda;  üzerinde bir bayan ismi, altında da aranacak numara olan kartvizitlerin rastgele serpiştirildiğini, özellikle atıldığını görmek mümkün. Birileri atıyor, belediye durmadan temizleyeceğim diye uğraşıyor. Akşama kadar kaç kişiyi ağlarına düşürüp avlıyorlar, kaç kişiyi soyup soğana çeviriyorlar? İşte burası meçhul. Konya’nın diğer taraflarında,  diğer şehirlerimizde ise nelerin döndüğü en azından benim için muamma.
***
Arkadaşımın annesi balkondan aşağıya bakarken güpegündüz, işlek bir caddede iki karşıt cinsin öpüştüğünü görür ve hemen "Ayıp değil mi gençler" diye seslenir. Erkeğin utancından yüzü kızarır, başı önde yürümeye başlar. Kızımız başını kaldırır ve "Kıskandın değil mi" diye cevap verir. Sonra ne mi olmuş? Teyzenin yüzü kızarmış ve: "Terbiyesiz! Neyi kıskanacağım, benim 4 tane oğlum var. Fesübhânellah! Ne günlere kaldık, ya Rabbi!" diyerek içeri geçmiş.
                                                                         ***
Otobüs durağında bekleyen 15-16 yaşlarındaki iki genç kızın yanına az ilerde duran iki gençten biri geldi. Kızı öptü. Kız beni gördü. Utandı sandım. Mutlu, huzurlu ve gülen yüzüyle o da gitti onu öptü; gelen otobüsün içindekilere, yoldan geçenlere ve durakta bekleyenlere aldırmadan. Ben ne mi yaptım? Arkadaşımın annesi  kadar  olamadım. Sadece bakakaldım. Hiçbir şey diyemedim… Bizim kültürümüzde eş bir yere giderken uğurlamaya gelenlerle sarılır, tokalaşır, eşine de uzaktan "Hoşça kal" derdi. Nereden nereye... Bindik bir alamete. Gidiyoruz kıyamete bakalım. Allah hakkımızda hayırlısını versin.

                                          ***
Verdiğim son iki örnek amatörce yapılanı. Aşkın(!) cadde ve sokaklara taşması veya evlere girmemesi de denebilir. Önceki örnekler ise bu işin profesyonelce yapıldığını göstermektedir. Lut peygamberin kavmi niçin helak oldu acaba? Sadece Lûtîlikten mi? Yoksa fuhşiyatı cadde, sokak, çarşı demeden herkesin gözü önünde aleni olarak yapmalarından dolayı mı? Sanırım ikinci olsa gerek. Lut zamanında "Bari bu işi az ötede yapın" diyenler çıkarmış. Biz bugün hiçbir şey söyleyemiyoruz bile maalesef.

Meryem Süresi 59.ayette Allah: “Ama onların ardından namazı bırakan, şehvetlerine uyan bir nesil geldi. Onlar bu azgınlıklarının karşılığını göreceklerdir.” buyurmaktadır. Bu ayete göre bir toplumun bozulmasının iki ipucudur: namazı terk ve şehvetlere uymak. Sanırım zaman bu zamandır. Allah bu tür neslin anne-babalarına ve çocuklarımıza yardım etsin. Bu uçkuruna düşkün ve bedeninden para kazananların şerrinden bizi korusun.

Kayalıpark, Alaaddin demek Konya’nın merkezi demektir. Konya’da yaşayanlar buralarda garip şeyle döndüğünü, birilerinin vücudunu pazarladığını düşünüyor. Sanırım yetkililer de burada olup biten durumdan haberdarlar. Yapanları da biliyorlar. Verilen cezalara göre tekrar yapılıyorsa demek ki cezalar caydırıcı değil. Vatandaş olarak çözüm beklediğimizi ifade etmek istiyorum. Yok elimizden başka bir şey gelmez diyorsa yetkililer, bu işi meslek haline gelmiş kişilere: "Bari bu işi az ötede yapın" desin. 20/02/2017

* 22/02/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde