Ana içeriğe atla

Çocuklarımıza balık tutmayı öğretelim!

Bu asrın anne ve babalarının farkına varmadan çocuklarına yaptığı en büyük kötülük çocuklarına balık tutmayı öğretmemeleridir.

Anne babalar iyi niyetle yapar bunu. Onlara hep balık yedirirler. Onları ayakları yere basan bir hayata hazırlamıyorlar. Yeter ki çocuğu okusun, kendini kurtarabilecek bir altın bileziği olsun. Emsallerini ekarte etme mantığı çerçevesinde yarış atı gibi sadece okuma ve başarma odaklı bir koşuşturma bizimkisi. 20-25 yaşına kadar hedefine ulaşmak için okumanın dışında sosyal hayattan kopuk, ev hayatından uzak; akraba, eş-dosta mesafeli bir laboratuvar hayatından sonra hayata atılan çocuk üniversite bitirinceye kadar gördüğü ilgi ve alakayı iş ve sosyal hayata atıldıktan sonra da başkasından bekliyor.

Çocukluğundan beri kendisinin yapması gereken her şeyi ailesi yapmıştır. Yaş ilerlemesine rağmen büyümüyor. Yine her şeyin öğrencilik hayatında olduğu gibi olmasını bekliyor. Hiç dertlenmemize gerek yok. Bu, bizim eserimizdir. 20-25 yaşına kadar sorumluluk vermediğimiz çocuklarımızdan sorumluluk üstlenmelerini beklemeyelim. Bunlar; yiyip içecekler, evi misafir gibi kullanacaklar, mutfağa girmeyecekler. Pekiyi bu işleri kim yapacak, bu nöbeti kim devralacak dersen bu da soru mu  Allah aşkına. Kürt Memed olarak bu nöbet senin. Bu yaşına kadar besledin. Yaptın madem bir iyilik. Bundan sonra da devam et bu iyiliği yapmaya. Biz değil miyiz onlara balık tutmayı öğretmeyen, biz değil miyiz onlara hep balık yediren, el bebek-gül bebek büyüten, uçan kuştan koruyan... Biz onlara oku dedik, onlar okudu. Onlardan ne aile reisliği bekleyeceksin ne de ev işi. Onlar işinin erkeği, işinin kadını olacaklar.

Yol yakınken bu aşırı korumacılıktan, sorumluluk vermeden sadece okumayı seçtirmekten vazgeçelim. Yaşına uygun azar azar sorumluluk verelim okumanın yanında. Bir şeyi yaparken diğerini yıkmayalım. Unutmayalım ki yeni yetişen bu nesil, anne ve babanın kendilerine baktığı, onların ise ebeveyne bakmadıkları/bakamadıkları bir nesil olmaya doğru gidiyor. Yok geriye dönüş olmaz, zamanında biz çok çektik çocuklarımız çekmesin diyorsak bari şehirdeki huzurevlerinin sayısını artıralım. 15.02.2017

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim derdi. Borcun günü geldiğinde gerekirse b

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder