Biraz içinde olanlar
bilirler ki Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM) sanayi ve işyerlerinin çırak ve
kalfa ihtiyacını gidermek için kurulmuş elzem kurumlardır. Haftanın 4-5 günü
işletmede pratik eğitim alan bu öğrenciler, haftada bir gün mesleki eğitim
merkezlerine giderek teori ve genel kültür derslerini alıyorlar. 9.sınıftan
12.sınıfı bitirinceye kadar bu öğrencilerin ücret/harçlık/maaşları devlet
tarafından ödeniyor.
Yine içinde olanlar
bilirler ki haftada bir gün kurum veya okula giderek yüz yüze eğitim gören bu
MESEM öğrencileri 10 saat yüz yüze ders görüyor, gerisini aynı günün akşamında
uzaktan bağlanmak suretiyle yapıyor. Yani bu çocuklar bir günde yüklü ders görüyor
ve ders saatleri de diğer okul türleri gibi 40 dakika.
Açıkçası haftada bir
gün 10 saat yüz yüze, gerisini aynı gün uzaktan bağlanmak suretiyle ders yapmak
ve her ders saatini 40 dakika olarak belirlemek çocuk ve öğrenci psikolojisini
ve pedagojiyi göz ardı etmek demektir. Çünkü hem ders yükü hem de ders saati bu
öğrenciler için çok ağırdır. Çünkü,
Bu öğrenciler tıpkı
diğer okul türü öğrencileri gibi öğrenci olsa da veya kabul edilse de bu
öğrenciler haftanın diğer günlerini işletme ve işyerlerinde geçirdiğinden,
teşbihte hata olmasın, bu çocuklar sanayi veya işletme çocuğudur. Okula haftada
bir gün misafir öğrenci gibi gelen kişilerdir. Dersle pek alakaları yoktur.
Akademik başarıları düşüktür. Okumayı, kitap taşımayı, kalem bulundurmayı pek
değil, hiç sevmezler. Ders dinlemek onlara çok zor gelir. 40 dakika sırada
hareketsiz oturmak onlar için en büyük eziyettir.
Haftada bir okul ya da
kuruma getirttiğimiz bu sanayi çocuklarına, bir günde on saati yüz yüze, geriye
kalanı ev ya da işyerinde uzaktan ders işlemek “Papaz ve Seyis” hikayesini aklıma
getirdi.
Bilirsiniz, papaz vaaza
hazırlanıp kiliseye geçmiş. Bakmış ki kilisede sadece bir kişi var. Şaşırır bu duruma.
Halbuki kilisenin hınca hınç dolu olmasını bekliyormuş.
Tek cemaate, vaaza hazırlanıp
burada konuşacaktım. Görüyorum ki sadece sen gelmişsin. Bu durumda ne yapayım, vaaz
vereyim mi, vermeyeyim mi demiş.
Adam, efendim, ben seyisim.
Atlardan anlarım. Vaazdan anlamam. Yalnız tüm aylar kaçsa geriye kalan bir ata yem
vermemezlik yapmazdım deyince, papaz, o zaman anlatayım demiş.
Papaz anlatmış da anlatmış.
Anlattıkça coşmuş. Vaazı bitirmek bilmemiş. Haliyle seyis de sıkılmış bu uzun vaazdan.
Papaz vaazını nihayet
bitirir ve seyise, nasıl buldun vaazımı demiş.
Seyis, efendim, dedim
ya ben seyisim. Vaazdan değil, sadece atlardan anlarım. Yalnız şu var ki tüm atlar
kaçtı diye geriye kalan tüm yemi bir ata yedirmezdim demiş.
O hesap biz de haftada
bir bulduk diye teşbihte hata olmasın, tüm dersleri öğrencilere bir günde vermeye
kalkıyoruz.
Haliyle bu tür yoğun
ders yükünden verim alınamayacağı açıktır.
Bu durumda ne yapmak lazım. Ders yükünü asgari seviyeye çekilmesinde ve ders saatlerini de 40 dakika yerine 30 dakikaya indirilmesinde yarar görüyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder