Ana içeriğe atla

Ağlama Seçeneği

Efendim, seçimler nasıl sonuçlanır?

Seçim akşamı belli olur. Bıçak sırtı gibi. Kazanan kıl payı kazanır, kaybeden de kıl payı.

Bir tahminde bulunsan.

Seçim ortada görünüyor. İki büyük ittifaktan biri ilk turda ipi göğüsler. Kazanma umudu olmayan aday biraz fazla oy alırsa ikinci tura kalır. İkinci turda büyük ittifaklardan kazanan aradaki farkı açar.

Şunlar kazanırsa, ülkeyi felaket bekliyor. 

Aynı şekilde bunlar kazanırsa, ülke felaket olur diyen kesim de var. Yani felaket tuttuğun adaya, bulunduğun yere bakış açına göre seçmenden seçmene değişiyor.

Sence hangisinin gelmesi felaket olur?

Ben böyle düşünmüyorum. Hangisi gelirse gelsin, ceremesini sen, ben, o, biz, siz, onlar çekecek. Yani seçimden sonra vatandaş olarak yükümüz ağırlaşacak. Ev ödevimiz artacak. Sırtımıza ağır yük binecek. Kısaca anamız yani biz ağlayacağız.

Ne demek bu?

Nasrettin Hocanın gurbete gelin verdiği iki kızı varmış. Hanımı bir gün bey bey, şu kızlar ne yer ne içer, ahvali nedir, git bir bak gel demiş. 

Hoca çıkmış yola. Bir kızının evine misafir olmuş. Kızım, ne yer ne içersiniz, ne ile iştigal ediyorsunuz, geçiminizi nasıl sağlıyorsunuz demiş. 

Kızı, babacığım, çiftçilik yapıyoruz. Şu kadar dönüm ekin ektik. Yağmur yağmasını bekliyoruz. Şayet bu aşamada yağmur yağmaz, havalar kurak giderse, bil ki anam ağlar şeklinde bir endişesini dile getirir. Allah yardımcınız olsun diyerek hoca o kızından ayrılır, diğer kızına doğru yola çıkar. 

Diğer kızıyla da hoşbeşten sonra aynı soruyu ona da sorar. Bu kızı da babacığım, biz çanak-çömlek işiyle uğraşıyoruz. Günlerce uğraşıp didindik, çanak çömlek yaptık. Bunları kurutup sonra satacağız. Şayet bunlar kurumadan bir yağmur yağarsa, bil ki anam ağlar şeklinde bir endişesini dile getirir. Allah yardımcınız olsun kızım, yolcu yolunda gerek diyerek evinin yolunu tutar.

Eve gelince hanımı, bey bey, kızlarım nasıl diye sorar. Hoca hiç uzatmadan, hanım hanım, bahtında ağlamak varmış. Durmadan ve hep ağlayacaksın demiş.

Hanımı nasıl diye sorunca, 

Hanım, şu bir gerçek ki önünde iki seçenek var. Seçeneklerden hangisi gerçekleşirse, hiç kaçarın yok, hep ağlayacaksın, çok ağlayacaksın. Bu seçenek de yağmurdur. Yağmur yağsa da sen ağlayacaksın, yağmur yağmasa da sen ağlayacaksın. Hasılı yağmur ya yağacak ya da yağmayacak. Ötesi ve ortası yok bunun.

Yani hangi ittifak gelirse, ben ağlayacağım öyle mi?

Ha şunu bileydin.

Ama oy vermemiz lazım.

Ver. Kimse sana oy verme demiyor.

Hangisini seçeyim?

Kanaatin hangisi daha az ağlatır daha az zarar verir yönünde ise ona göre hareket et.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde