Ana içeriğe atla

Kuralsızlığımızda Devlet Kurumlarının Payı

Bu ülkenin hemen hemen her konuda nasıl davranılacağına dair kuralları vardır. 

Denetim ve yaptırımı olmayınca, 

Yaptırımı varsa da tesadüflere bağlı olunca,  

Bu yaptırımlar belli zaman aralığında affa uğrayınca, 

Yapanın yanına kar kalınca,

Çiğnenen yasaklara seyirci kaldıkça...

Her şeyin kuralı olan bu ülke kural tanımaz bir ülke olup çıkıyor.

Bu tespiti görmek için

Nerede park etmek yasaktır levhası varsa, gölgesinde sıra sıra araçların park edildiği fiili bir durumdur. Yasağı çiğnediği için bu araç sahiplerine ceza nadirattandır. Ceza yazılanların çoğu da af gelir düşüncesiyle ödenmez. Yasağı çiğneyenin yanına kar kalmış olur.

Kaldırım üzerine araç parkı da yasaktır. Buna rağmen kaldırımlar araç işgali altında. Bu yasağı çiğneyen kaç araca ceza yazılır? Yazılmıyor ki araçlar kaldırımlara konmaya devam ediyor.

Yaya geçidi, yaya yolu ve kavşaklarda yaya geçişi önceliği varken kaç araç yayaya yol veriyor? Yol verenin sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Bunu yapan sürücüye de yaya teşekkür ede ede bitiremez.

Kaç yaya kendisine kırmızı yandığı halde yeşilin yanmasını bekler? Sağına soluna bakar, araç yoksa karşıya geçer. Çok mu acil işi var? İşi olduğundan değil. Yasağı çiğnemek içimize işlemiş. Kazara yeşilin yanmasını bekleyenlere de acınarak bakılır.

Park edilmesi yasak yerlerden biri de toplu taşıma otobüslerinin duraklarıdır. Buralar da araçların otoparkı işlevi görür. Durağına girmeyen otobüs tek şeritli yolda yolcu indirir, bindirirmiş. Otobüsün arkasında bekleyen araçlar yolu tıkarmış, kimsenin umurunda değil, yanlış yere araç park edenin zaten hiç umurunda olmaz. Belirli zaman aralığında trafik polisi gelir. Önce anonsla uyarır, geçer gider. İkinci gelişinde silecekleri kaldırır. Üçüncü gelişinde araç bulabilirse ceza yazmaya kalkar. Zaten araç sahipleri gelip araçlarını çekmeye başlayınca ceza da kendiliğinden düşüyor ya da bir araca yazılır, diğerleri kurtulur. Trafik bu şekilde biraz rahatlar. Polis gittikten sonra eski hamam, eski tas devam eder. Aynı şekilde çöp konteynerlerinin yanına ve belli bir mesafe araç konmaması lazım. Bu yasağa uyan da olmaz.

Esnafın işyeri dükkanında ibaret olsa da dükkanın önü de esnafındır. Kimse gelip kolay kolay aracını koyamaz. Esnafın kendisi kendi aracını koyar. Aracıyla bir yere gitmesi gerekiyorsa, dükkanının önüne duba görevi gören teneke vb. koyar veya koydurur ki bir başkası gelip park yapmasın.

Aynı şekilde vergi affı, imar affı gelir, suçlulara af getirilir.

Resmi bir yerde işimiz varsa, işimizi halledecek veya bize yardımcı olacak bir tanıdık aranır, tanıdık vasıtasıyla işimizi giderme yoluna gideriz.

Belli örnekleri verdim. Hemen hemen her alana dair kuralsızlığımıza dair örnekler vermek mümkün. Bu da kurallara uymadığımızın, yasakları çiğnediğimizin bir göstergesidir. Doğru dürüst yaptırımı, müeyyidesi, takip ve denetimi olmayınca da bu kuralsızlığımız artarak devam ediyor. Bu demektir ki kuralsızlığımızda devlet adına iş yapan görevlilerin payı büyük.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde