Ana içeriğe atla

Sıradaki Görev Gelsin! *


—Efendim! Bu süreçte Sağlık Bakanı olmak ister miydiniz?
—İsterdim elbet!
—Ama efendim, bu süreci yönetmek zor değil mi?
—Zorluk derken
—Mesela her akşam covit 19 sonuçlarını açıklamak bile başlı başına zor bir iş.
—Neresi zor bunun?
—81 ilde yapılan test sayısını, testi pozitif çıkan hasta sayısını, yoğun bakım ve entübe hasta sayısını, iyileşen hasta sayısını ve ölen sayısını kastediyorum.
—Ne var bunda?
—Ne demek ne var bunda? Kolay mı bu istatistikleri toplamak ve açıklamak?
—Tutturduğun rakamlar üzerinde her gün biraz değişiklik yapacaksın.
—Neye göre değişiklik yapacaksın?
—Belli bir yüzdeyi geçmeyecek şekilde rakamlarda bir ileri iki geri ya da iki ileri bir geri yapacaksın.
—Yani?
—Verdiğin bilgileri izleyenler hayretinden şaşırıp kalacak.
—Ama efendim olur mu?
—Niye olmasın? Bal gibi olur hem de...
***
—Diyanet İşleri Başkanlığına ne dersin? Buna da kolay demezsin herhalde?
—DİB başkanlığı en kolayı. Kebap kebap!
—Sana göre de her şey kolay maşallah! Sanırım zor görev yok. Mesela her hafta hutbe konusu belirlemek bile zorun zoru. Bunu kolay mı sanırsın sen?
—Mübarek! Bundan kolay ne var?
—Nasıl?
—Yılda 52 hafta var. Her haftada birden fazla belirli gün ve haftalar var.
—Eee?
—Eeesi, bu günlerden istediğini seçip hazırlatacaksın. İşte sana hutbe.
—Haydi bir yıl böyle yaptın ya ertesi yıl ve sonrası.
—Be kardeşim! Bu belirli gün ve haftalar her yıl tekrarlanır. Sen de önemine binaen tekrar edersin.
—Olur mu öyle şey?
—Niye olmasın kardeş? Böyle olmuyor mu zaten?
—Ama millet sıkılır, dinlemez.
—Dinleyen kim zaten. Zaten dinlenilsin diye okunmuyor ki...Çoğu, sessiz bir şekilde dinler gibi yapıyor. Kazara dinlemeye kalkan çıkarsa biraz homurdanır. Bu da problem değil. Varsın homurdansın. Ateş olsa cürümü kadar yer yakar. Kim dinler onu.
—Bazı cumalarda belirli gün ve haftalar takip edilmiyor ama...
—O zaman da namaz, oruç, hac, zekat, sünnet/hadis, mübarek geceler gibi rutin konulara değinirsin, olur biter.
—Teşekkür ediyorum.
—Ben teşekkür ediyorum. Var mı bana tevdi edeceğin başka görev? Gördüğün gibi hepsine hazırım.

*04/09/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde