Ana içeriğe atla

Okullar Açılmalı *

Bilim Kurulunun tavsiyesi üzerine okullar 31 Ağustos'ta uzaktan, 21 Eylülde de aşamalı ve seyreltilmiş eğitime geçecek. Uzaktan eğitimi mart ayından itibaren gördük. Aşamalı ve seyreltilmiş ile ne kastedildiğini uygulama aşamasında öğrenmiş olacağız. 
İlerleyen zaman diliminde salgının artma ve azalma seyrine göre Bilim Kurulunun tavsiyeleri çerçevesinde MEB epey bir değişikliğe gideceğe benziyor. Öncelikle alınan karar ve takvimin ülkemize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
Bilim Kurulunun aldığı bu tavsiye kararında, salgının daha da yayılmasını önlemeyi ve çocukların sağlığını korumayı önemsediği anlaşılmaktadır. Sağlık önemli elbette. Hele bu, çocuklarımızı ilgilendiriyorsa akan sular durur ve durması lazım.
MEB, Bilim Kurulunun tavsiyesine uyarak yüz yüze eğitimi 21 Eylüle aldı. Ümit ediyorum ki sonbahara doğru artacağı öngörülen salgın gerekçe gösterilerek yüz yüze eğitimde tekrar bir erteleme yapılmaz. Tamam, çocuklarımızın sağlığı önemli ve onları korumalıyız. Ama çocukları korumanın yolu sadece okulları kapatmakla olmaz. Çünkü çocuklar cadde-sokak, çarşı-pazar, düğün-dernek, park-bahçe her yerde. Ailesi ile birlikte tatil yerlerine de gidiyorlar. Üstelik çoğu sosyal mesafeye riayet etmediği gibi maske de takmıyor. Hiçbirine de bir şey olmuyor. Büyüklerden sağlıklılar. Büyüklerine göre vücut bağımlılık sistemleri daha güçlü. Tek tehlikeleri, salgını kapmışlarsa bunu büyüklerine satmaları. Korkacak biri varsa büyükler okullu çocuklardan korkmalılar. Büyükler kendilerini çocuklarına karşı korumaya almalılar.
Hasılı çocuklar için endişeye mahal yok. Aşırı korumacılıktan vazgeçmek gerek. Okullar bir daha ertelenmeyecek şekilde 21 Eylülde açılmalı. Çünkü çocukları virüse karşı koruyacağız diye birçok sektörü bu uğurda kurban vereceğiz. Bilelim ki okullar sadece çocuklardan ibaret değil; okullardan ekmek yiyen kantinci, servisçi, kırtasiyeci ve okul kıyafetleri satan sektörler de var. Mart ayından beri bu sektörler yatıyor.
Bu durumda yapılması gereken,
*Her halükarda 21 Eylülde yüz yüze öğretim başlamalı.
*Maske, mesafe ve temizliğe özen gösterilmeli.
*Bağışıklık sistemi zayıf ve kronik hasta olan öğretmenler evinden çıkmamak şartıyla idari izinli sayılmalı.
*Öğrencilerden hasta ve kronik hasta olanlar evde eğitime tabi tutulmalı.
*Haftalık ders saati fazla olan Matematik ve Türkçe gibi derslerden birer saat indirilmeli.
*Seçmeli dersler bu süreçte okutulmamalı.
*Kalabalık sınıf mevcutlarında sosyal mesafeye riayet ve teması önlemek amacıyla sınıf mevcudu ikiye bölünerek bir kısmı bahçede oynarken diğer kısmıyla ders işleme yoluna gidilmeli. 20 dakika dersten sonra içerdekiler dışarıya, dışarıdakiler sınıfa alınmalı.
*Okullar fiziki şartlara göre gerekirse ikiye bölünerek sabahçı ve öğlenci olmalı.
*31 Ağustosta başlayacak uzaktan eğitime öğrencinin katılımı zorunlu olmalı. Uzaktan eğitime katılım imkanı olmayan öğrenciler için MEB, ücretsiz İnternet imkanı sağlamalı.

*21/08/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde