Gençlerin okul öncesi, ilk, orta ve lise okuma serüveninden
bahsetmeyeceğim. Bunlar her çocuğumuzun okumakla yükümlü olduğu öğretim
kademeleridir ve zorunludur. Bu, ayrı bir yazı konusudur. Burada liseyi
bitirmiş üniversite tercihinde bulunacak çocuklarımız üzerine birkaç kelam
etmek isterim. Üniversite tercihlerine gelmeden önce bazı bilgilere yer
vereceğim:
*2020 yılı itibariyle 129’u devlet, 77’si vakıf olmak üzere
206 üniversitemiz var.
*Üniversitelerde okumakta olan öğrenci sayısı, (2019 Mayıs
itibariyle) 1 milyon 492 bin 277’dir.
*Çoğu bölümler tercih edilmediği için kontenjanını
dolduramamıştır.
*2020 YKS’ye 2,5 milyona yakın öğrenci müracaat etmiş;
TYT’ye 2.296.138, AYT’ye 1.672.376, YDT’ye 105.579 aday katılmış, sonuçlar 28
Temmuzda açıklandı.
*Üniversiteli olmak isteyen adaylar 6-14 Ağustos tarihleri
arasında tercih yapmak zorundalar.
Bilgilerden anlaşılacağına göre üniversite sınavına giren
öğrenci sayımız çok, aynı zamanda her öğrencinin okuyabileceği üniversite sayımız
da bir o kadar çok. İki yıllık ve dört yıllık üniversite tercih edebilecek
barajı aşan çocuklarımız, puanlarına göre tercihte bulundukları takdirde
üniversitelerimizde okuyabilecekleri bölümler mevcut. Yani açıkta kalan
çocuğumuz pek olmayacak gibi.
Tercih edip okuyabilecekleri bölümler olmasına rağmen
gençlerin moralleri bozuk ve kara kara düşünüyorlar. Çünkü ilk 20 binin
üzerinde öğrenci alan hangi bölüme bakarlarsa baksınlar, mezuniyet sonrası işsizlik mukadder
görünüyor. Kara kara düşünmeleri de bundan. Niye düşünmesinler ki…Sağlık alanı,
özellikle tıp fakülteleri dışında diş hekimlikleri, mühendislikler, eczacılık,
hukuk, PDR gibi puanı yüksek bölümlerde bile bir tıkanmışlık durumu söz konusu.
Hemen hemen her bölüm istihdam alanından fazla mezun verdiği için piyasada, iş
bulamamış üniversite mezunları, gelecekten umut kesmiş bir şekilde umutsuz bir
vaka olarak dolaşıyorlar. Bugün hangi birine “Arkadaş, yeni mezun oldun. Senin
bitirdiğin bu bölümü tercih edeceğiz. Ne dersin” diye bir soru sorsan bir
dokunup bin ah işitiyorsun. Aralarında anlaşmışlarcasına “Aman yazma,
yazacaksan falan bölümü yaz” diyorlar. Tavsiye ettiği bölümden mezun olan
birini bulup görüşünü almak istediğinde o da “Aman bizim bölümü yazma” uyarısında
bulunuyor.
Yazdıklarımı abartı bulabilir. O kadar da değil,
diyebilirsiniz. Hatta bana, moral vermiyor, pozitif enerji dağıtmıyor, felaket tellallığı
yapıyorsun da diyebilirsiniz. Gerçekler acıdır. Durum maalesef böyle. Bu
durumda olan öğrenci sayısı da az değil. Şu anda tercihte bulunacak 2 milyona
yakın öğrencinin kahir ekseriyeti (derece yapanlar ve ilk 20 binde olanlar
hariç) aynı haleti ruhiye içerisindedir.
Burada bana “Efendim, her mesleğin ve bölümün önü açık.
Alanında iyinin iyisi olacaksın. Böyle olduğun takdirde iş bulma sorunu yok”
şeklinde bir eleştiri getirilebilir. Doğrudur. İyinin iyisi olduktan sonra bir
meslek, yok olmadığı müddetçe mezunlar piyasada iş bulabilir ve aranan eleman
olurlar. Ama kaç kişi iyinin iyisi olabiliyor. Her çocuk akranlarının
içerisinde iyinin iyisi olmak için yola çıkıyor. Yolun bitiminde kaç kişi zorlu
maratonu başarıyla tamamlıyor. Üniversite sınavına hazırlanan her çocuk “en iyi
olacağım, derece yapacağım” diye yola çıkar. Sonuçta alanlarına göre 4-5 kişi ipi göğüsler.
Diğerleri bunların arkasına sıralanır gider.
Elhasıl, üniversite adaylarının önünde fazla bir seçenek
yok. Ya tercih yapmayıp bir yıl daha hazırlanacaklar ya da umut ve gelecek vaat
etmese de doyuma ulaşmış bölümleri yazıp 4-5 yıl sonra şimdiki işsiz
üniversiteliler gibi aynı kaderi paylaşacaklar. Önce bir yere girmek için
uğraşacak. Baktı olmuyor, 25-26 yaşından sonra yabancısı olduğu meslekleri
öğrenip şansını denemek istiyor.
Sonuç olarak şunu söyleyebilirim ki bizde üniversite kapısı
veya üniversiteli olmak problem çözmüyor, problem üretmeye devam ediyor ve
gelecek vaat etmiyor. Problemi daha da büyütüyor. Normalinden fazla üniversite
ve bölüm açmanın ve makulün üstünde öğrenci almanın, ihtiyaç olmamasına rağmen
birçok bölümün ikinci öğretimlerini devam ettirmenin, plansızlık ve
programsızlığımızın ceremesini maalesef gençler çekiyor ve çekecekler. Tüm iyi
niyetimize rağmen maalesef bu gençlere kötülük yaptık, yapmaya devam ediyoruz. Unutmayalım
ki yarını olmayan gençlerin bu ülkeye verebileceği bir şey olamaz. Burada suç
gençlerin değil, maalesef biz büyüklerindir.
Son sözüm de üniversite adayı gençlere olsun: Gençler! Size
umut vermek isterdim. Ama gördüğünüz gibi umut veremedim. Tercihlerde ne karar
verirseniz verin, hakkınızda hayırlısı inşallah. Allah yardımcınız olsun...
*12/08/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
*12/08/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder