Ana içeriğe atla

İslam Nedir, Ne Değildir? **

İslam, imanın ilkelerine kalpten inanmaktır.
Namazdır, oruçtur, hacdır, zekâttır.
İyiliği emretmek, kötülükten sakındırmaktır.
Haklının hakkını veren, suçluya hak ettiği cezayı veren adalettir.
Ehliyettir, liyakattir, emanete riayet etmektir. Akrabaya, eşe-dosta devlet yönetimini peşkeş çekmemektir.
Empati yapmaktır. Kendisi için istediğini başkası için de istemektir.
Müjdeler, nefret ettirmez. Kolaylaştırır, zorlaştırmaz.
Nazikliktir, yol-yordam bilmektir, yumuşak ve tatlı bir üsluptur.
Çalışmaktır, her şeye kafa yormaktır, bir şeyin en iyisini yapmaya çalışmaktır, üretmektir.
Yardımseverliktir. Zayıfın, fakir ve gurabanın elinden tutmaktır. Komşusu açken tok yatmamaktır.
Uçmaz, kaçmaz, ayakları yere basan, reel hayata dair sözü olan bir dindir.
İnsana değer verir, onun onurunu her şeyin üstünde tutar.
Sorumluluğu insana verir. Asla kurtarıcı beklemez, miskinliği hiç sevmez. İnsan için ancak çalıştığının karşılığını vaat eder.
Baskıcı değildir. İnançta, fikirde insanı özgür bırakır. Fikir özgürlüğünü savunur. En güzel üslupla mücadele yolunu seçer.
İstişareye önem verir, sonunda Uhud Savaşını kaybetmek de olsa... Tek adamlığı önermez.
Bir devlet sistemini dayatmaz. İstediği devlet, adaleti esas alan devlettir. Aleyhine bile olsa hakkı üstün tutmayı esas alır.
Kibri değil, tevazuu emreder. Övünmeyi, böbürlenmeyi, yermeyi sevmez. Algılara, önyargılara karşıdır. İftirayı katilden daha şiddetli görür.
Affedicidir. Tövbe kapısını daima açık tutar. Hatası ne olursa olsun çizip atmaz. Son ana kadar insanı kazanmayı hedefler.
Emindir, çevresine güven verir. Aldatmaz. Aldatanı kendinden görmez. 
Barış ve esenliktir. İnsanın dünyada ve ahirette huzur bulmasını ister.
Dünya ve ahiret dengesini gözetir. Ne dünya öncelensin ne de ahiret öncelensin ister. Bu dünyayı bir imtihan yeri olarak görür. Burada yaptıklarımızdan ve yap-a-madıklarımızdan dolayı öbür dünyada hesaba çekileceğimizi beyan eder.
Adaleti, iyilik yapmayı ve yakın akrabayı görüp gözetmeyi emrederken hayasızlığı, kötülüğü ve aşırı gitmeyi yasaklar. 
Orta yolu tutun, ifrat ve tefritte aşırı gitmeyin, der.
Her şeyi olduğu gibi vücudunu da insana emanet eder, vücuda zarar veren şeylerden kaçın, der.
Allah'ın ayetlerini az bir bahaya satmayın derken yaptıklarınıza beni ve dini değerleri alet ve istismar etmeyin, der... 
Olduğunuz gibi görünün ya da göründüğünüz gibi olun; diliniz farklı, işiniz farklı olmasın, der.
Şirki affetmeyeceği en büyük günah olarak görürken kul hakkına riayet edin, ikisiyle birlikte gelmeyin, der. Çünkü biri kendisi için en büyük zulüm iken diğeri de insanlara karşı zulümdür.
Kur'andır; onu okuyun, anlayın ve hayatınıza tatbik edin derken peygamberi örnek alın. Çünkü o, sizin için bir rol modeldir, der.
Kısaca, güzel ahlaktır.

Verdiğim örnekler hepinizin bildiği bazı örneklerdir. Emir ve yasakları sadece bunlardan ibaret değildir. Hepsini yazmaya kalksam sayfalar yetmez. İslam bize neyi emretmişse lehimize, bizi de neden sakındırmış ve neden nehiy etmişse yine lehimizedir. Emir ve yasakların hiçbiri kıyas götürmeyecek şekilde diğerinden üstün değildir. İman ve şirkin dışında hiçbiri diğerlerine öncelenemez veya geçiştirilemez. Emir ve tavsiyelerin hepsi birden İslam'dır. Bazı ritüelleri öne çıkarıp diğerlerini ihmal etmek İslam değildir, kolaycılığa kaçmaktır. 

Ne demek istediğimi kısaca şöyle ifade edeyim: Çoğumuz İslam denince hemen aklına namaz, oruç, hac gibi ibadetleri getirir. İslam namazdır ama İslam namazdan ibaret değildir. İslam oruçtur ama İslam oruçtan ibaret değildir. İslam hacdır ama İslam hacdan ibaret değildir.... Emirlerin hepsi yapıldığı veya yapılmaya çalışıldığı, nehiylerinin hepsinden sakınıldığı zaman İslam ve gerçek din ortaya çıkar ve bu din kişiye ve insanlığa fayda sağlayan bir din olur. Böyle yapılmadığı takdirde elimizde kuşa çevrilmiş bir İslam olur ki bu İslam ne kendimize ne de insanlığa yarar sağlar. Namaz, oruç, hac gibi ibadetlere verdiğimiz önemi, sosyal barışa katkı sağlayan adalet, güven, ehliyet gibi ahlaki kavramlara da vermeliyiz ki bu yaşadığımız İslam, dertlerimize deva olsun. Çünkü İslam bireysellikten ziyade sosyal bir dindir. Dinin aynası da güzel ahlaktır.

**09/05/2020 tarihinde Kahta Söz'de yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde