Kurum, kuruluş ve devlet, seçilmiş ve atanmış kişiler eliyle
yönetilir. İster atanmış ister seçilmiş olsun makamların tüzel kişiliği baki
olmakla beraber makam sahipleri gelip geçicidir. Çünkü mahkeme kadıya mülk
değildir. Seçilmişler bir erken seçim olmazsa beş yıllığına seçilirler. Tekrar seçilirlerse
bir beş yıl daha yönetirler. Atanmışların makamlarda durma süreleri de
seçilmişlerin tasarrufuyla orantılı olarak değişir. Kimi kısa süre görev yapar
kimi de uzun süre. Ama eninde sonunda bir nöbet değişimi olur. Bu makamlar
kişilere emanettir. Görevlerini de bu emanet çerçevesinde yerine getirirler. Emanetçi
olmak demek sürekliliği esas olan hizmete aracılık etmek demektir.
Atamaya yetkili kişilerde veya seçilmişlerde zaman zaman gördüğüm
bir durumu burada işaret etmek istiyorum. Seçilmiş makam sahipleri ne zaman bir
iş, bir hizmet yapmış olsalar veya hediye vermiş olsalar kendi isimlerini ön
planda tutarlar. İşin, hizmetin veya hediyenin altına isimlerini yazdırır veya
zikrettirir. Bu durumu siz nasıl karşılıyorsunuz bilmiyorum ama bana garip
geliyor. Bana göre kişiden ziyade kurumlar ön planda olmalıdır. Çünkü yapılan
iş ve hizmet veya dağıtılan hediye devlet imkânlarıyla karşılanmaktadır. İsmi
yazılı kimsenin cebinden çıkmıyor. Para devletin kasasından çıktığına göre makam
sahibine değil, kuruma öncelik vermek gerekir diye düşünüyorum.
Ne fark eder demeyin veya bahsedilen iş, hizmet veya hediye
makamda oturan sayesinde oluyor, bunu da göz ardı etmemek lazım diye
düşünebilirsiniz. Kurum, kuruluş veya makam yerine kişinin ismine yer
verilmesinde ben reklam kokusu alıyorum. “Bunu ben yaptım, bunu göz ardı etmeyin.
Ben olmasaydım bu hizmete kavuşamayacak, bu hediyeyi elde edemeyecektiniz. Bu
iyiliğimi asla unutmayın” demektir bu. Devlet imkânlarını kullanarak bedava
reklamını yapmaktır bu.
Kişinin ismine yer verilmese, insanlar o hizmetin kim
tarafından yapıldığını veya hediyenin kim tarafından takdir edildiğini
bilemeyecekler mi? Bilirler elbet. Çünkü hangi kurum ve kuruluşun veya makamın başında
kimin olduğunu insanımız çok iyi bilir ve yapılan hizmeti de daima takdir eder.
Bu durumda isme yer verilmesi zait bir durumdur. Hal böyle iken
yöneticilerimizin tevazuu elden bırakmamasında ve kendilerini geri planda
tutmalarında fayda vardır. Yaptıkları hizmetten dolayı kendisine teşekkür edenlere
de “Bu hizmeti yapmak bana nasip oldu” cevabı tevazu sahibi olmanın bir
gereğidir.
Her nerede olursa olsun herhangi bir hizmetin ifasında veya
bir hediyenin takdiminde isimlerin ön plana çıkmasını(yazılmasını) ben, hala
kurumsallaşamadığımızı çıkarıyorum. Halbuki kişileri değil, kurumları
öncelememiz lazım. Kurum kültürü de böyle oluşur. Öyle bir kültür
oluşturmalıyız ki bir hizmet kişiye bağlı yürümemelidir. Kişi gitti mi o hizmet
sekteye uğramadan, kişiden sonra da kaldığı yerden devam etmelidir.
Unutmayalım ki kişiler bir koltukta oturdukları müddetçe kendilerini
değil, devleti temsil ederler. Bu da görev süreleriyle orantılıdır. Yani gelip
geçicidir. O zaman oturduğumuz yerde kendimizi değil, devleti temsil etmemiz
gerektiğini hiç hatırdan çıkarmayalım.
***14/05/2020 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder