Ana içeriğe atla

Bu Göbeği Erit de Göreyim! *

Salgın dolayısıyla;
Yasaklarla tanıştık. Daha önce yaptığımız birçok davranışımızı yapamaz olduk.
Temizliği öğrendik hem de paranoyak seviyesinde. Yıkadığımız yeri bir daha yıkıyoruz. Olur olmaz her şeye dokunamaz olduk.
Camiyi, cemaati, cumayı unuttuk.
Kimseye ziyarete gitmiyoruz, kimseyi evimize kabul etmiyoruz.
Tokalaşmıyoruz, sarılmıyoruz. 
Sosyal mesafeyi öğrendik. Eskisi gibi insanlarla laubali değiliz. Tanışmak için bir nerelisin bile diyemiyoruz.
Maske takar olduk. Sokak ve caddeye çıkınca, alışveriş için bir işyerine girince, biriyle karşılaşınca, kalabalık bir ortama girince hemen maskemizi geçiriyoruz yüzümüze. Gördüğüm kadarıyla maskesi olmayan yok. (Sosyal medyada maskem yok, maskem gelmedi diyenlerin gerçekten maskeleri yok mu?)
Her akşam anlatıla anlatıla hepimiz koronavirüs üstadı olduk. Bir yere dokunduğumuzda, alışveriş yaptığımızda, dışarıya çıkıp girdiğimizde ne yapacağımızı çok iyi biliyoruz: Lavaboya marş marş!
Ölümü burnumuzdan soluduğumuzdan hayat pahalılığına ve paramızın her gün değer kaybetmesine aldırmıyoruz bile. Sağ kalırsak bir ara düşüneceğiz.
Evlere kapandık, sıkılsak da çıkmıyoruz.(Kurallara uyanlar için)

Hasılı virüs kapmamak, postu deldirmemek ve normal hayata bir an evvel adım atmak için her şeyi yapıyoruz. Bunların hepsine eyvallah! Herkes için söylemiyorum ama iki aydır evden dışarı çıkmayanları bekleyen büyük bir tehlike var. Daha doğrusu ortaya çıkan bir durum var: Kurallara uyup evden çıkmadılar ama göbekleri kural dinlemedi, dışarıya çıktı. Çıkan bu göbek nasıl geri çekilecek, vücut nasıl eski halini alacak? Bunun için epey bir efor sarf etmeleri gerekecek. Göbeği eritmek için bazıları günlük yürüyüş programını devreye sokacak. Bazıları soluğu diyetisyende alacak, sıkı bir rejim uygulayacak. Kimi de ekmeği bırakacak. 

Göbeğini sorun görenler, bu dertten nasıl kurtulacağım diye kara kara düşünürken bazıları da "Göbeğin çok kötü olmuş" diyecek. İşin yoksa bu tiplere cevap ver dur. Çünkü her karşılaşmada değişmez konu senin göbek olacak. Onlara ne cevap verirsen ver, sana söyleyecekleri "Az ye...yemeği azalt...ekmeği bırak...spor yap..." olacak. Çevren, seni ücretsiz muayene eden ve sana tedavi öneren diyetisyenden geçilmeyecek. Sanki akıl danışan var onlara. 

Hasılı aldık başımıza belayı. Obezdik zaten, iyice obez olduk.  Geldi mi, kolay kolay gitmez vücuttan. Çünkü tıpkı virüs gibidir obezlik. Bugünden yarına bu işin üstesinden gelin de göreyim...

*09/05/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde