Ana içeriğe atla

Şimdi “Nerede O Eski Bayramlar” Demenin Tam Zamanı! **


Önceki ramazanlar gibi bir ramazan iklimini yaşayamasak da, cemaatle namazı camilerde eda edemesek de, teravihe gidemesek de, cumaları kılamasak da, camilerde mukabele okuyup dinleyemesek de, her bölgede az sayıda insanımız, ramazanın son on gününü camide geçirip itikafa giremese de, iftar daveti veremeyip iftara gidemesek de çoğunluk evinde, bir kısmımız ise işinde iken üzerimize farz olan ramazan orucumuzu tuttuk, aynı zamanda anlamak ve hayatımıza tatbik etmek için Yüce Kitabımız Kur’an’ı Kerim’imizi okuduk ve ödül olarak bir bayramı hak ettik.

Hak ettiğimiz bu bayram maalesef önceki bayramlar gibi olmayacak. Çünkü eski bayramlarda olduğu gibi birbirimize ziyaretleşme yapamayacağız, büyüklerin ellerini öpüp gönüllerini alamayacağız. Evlerimiz şenlenmeyecek, başkasının evlerini de şenlendiremeyeceğiz. El yapımı ikramlarımızı eşimize, dostumuza ikram edemeyeceğiz. Tıpkı oruç gibi bayramımız da sessiz, sedasız ve buruk geçecek eğer buna bayram denirse. Çünkü salgın riskini en aza indirmek amacıyla bayramı evlerimizde bir başımıza geçireceğiz. İşte bu bayramı görünce “Nerede o eski bayramlar” demenin tam zamanı.

Bayramı evlerimizde bir başına geçirirken ne yapacağız? Böyle bayram olur mu diye karalar bağlayıp sızlanacak değiliz. “Bana bir şey olmaz” deyip gizli kaçak yollarla sokağa çıkma yasağını delerek konu komşuyu bayramlaşmaya gidecek halimiz de yok. Bu yaşadığımız/yaşayacağımız bayram, ayrıca dünyanın sonu değil. Zira beterin beteri var. Nasıl ki mart ayından beri birçok alanda B planını devreye koyup hayatımızı idame ettirmeye ve dünyayı eve sığdırmaya çalışmışsak bu bayramı da evlere sığdıracağız ve bayram B planını hayata geçireceğiz. Böyle bir ortamda en iyi bayram, bir türlü elimizden düşürmediğimiz el, pardon cep telefonlarını bol bol kullanmak olacaktır. Yakınlık ve uzaklığa göre tanıdıklarımızın kimini görüntülü, kimini telefonla arayıp bayramlarını kutlayacağız. Kimine kısa mesaj göndereceğiz, kimine whatsapptan mesaj yazacağız. Başkasından gelen mesajlara cevap vereceğiz. Sosyal medyayı kullanıyorsak yazdığımız bayram mesajını profilimizde paylaşacağız ya da başkasının paylaşmış olduğu mesajları kah beğenerek kah yorum yazarak kutlayacağız.  

Göndereceğimiz bayram mesajlarının eş, dost ve tanıdıklar nezdinde bir anlam ifade etmesini istiyorsak, yazdığımız mesajların kendi el emeği, göz nuru mesajlarımız olmasına dikkat etmemizde fayda var. Başkasının hazırlayıp servis ettiği resim formatındaki mesajlar veya başkasından gelen bu şekil mesajları başkasına iletmek bana kuru ve yavan gelmektedir. Bu tür mesajlar yasak savma babından mesajlardır. Bana göre kişiye özgü yazılan yazı formatındaki mesajlar daha bir anlam ifade eder. Yine de tercih tebrikleşenlere ait.

Bu vesileyle bir ay boyunca tuttuğumuz oruçlarımızın kabul edilmesini, okuduğumuz Kur’an’ın ufkumuzu açıp hayatımıza yön vermesini, oruç ve Kur’an ile hemhal olmak suretiyle yaşadığımız ramazan ikliminin diğer aylarda da devam etmesini, yerine getirdiğimiz ibadetlerin ahlakımıza yansımasını; idrak ettiğimiz bu olağanüstü bayramın size, ailenize, ülkemize, İslam dünyasına ve tüm insanlığa huzur getirmesini Yüce Mevla’dan niyaz ediyorum. Bayramınız mübarek olsun…

**23/05/2020 tarihinde Kahta Söz'de yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde