Ana içeriğe atla

O Ramazan, Ben Ramazan Değildir!

Sosyal medya, birkaç gündür Diyarbakırlı Ramazan Hoca ile gündemde. Bazıları bu konuyu paylaşırken Diyarbakır'ı es geçerek sadece "Ramazan Hoca" diye paylaşım yapıyor. Bu tür paylaşımları görünce ben bile bazen acaba benden mi bahsediyorlar diye düşünmeden edemiyorum. Başkası da aynı düşüncelere sahip olabilir, ben Ramazan ile o Ramazan'ı karıştırabilir ve yanlış anlaşılmaya sebebiyet vermemek için aşağıdaki açıklamaya ihtiyaç duyulmuştur.
Benzerliklerimiz:
1.İkimizin de adının Ramazan olması benim o Ramazan olduğum anlamına gelmez. Nasıl ki her sakallıya amca demiyorsanız adı Ramazan olan herkes de O Ramazan değildir. Adaşız sadece. Ramazanda doğduğum için başka isim aranmadan bana bu ismi vermişler. O Ramazan'ın dedesinin adı Ramazan değilse kuvvetle muhtemel o da ramazanda doğmuştur.
2.İkimize de Ramazan Hoca diyorlar. Videolarına bakınca O, derin ve meşhur bir hocaya benziyor. Benimki yüzeysel hocalık.  Zira o derinlik bende yok. Öğretmencilik oynuyorum sadece. Üstelik ben bu görevi maaş karşılığında yapıyorum. O ise meccanen bu görevi yerine getiriyor. Ayrıca bu ülkede hocadan çok ne var? Nizip'te ismini bilmedikleri ve tanımadıkları kişilere "Hocam" diye hitap ederler. Hocam diye hitap edildikçe sen de beni ne çabuk tanıdılar diye işin aslını öğreninceye kadar bir müddet sevinirsin.
3.Fotoğraftan gördüğüme göre ikimizin de burnu büyük. Belki de tek benzer yönümüz bu. Ama bu ülkede burnu büyük çok kimse var. Ölçmedim ama sanırım benimki daha büyük. Ayrıca her burnu büyük olana Ramazan diyeceksek her Karadenizliye Ramazan demek lazım.
Farklılıklarımız:
1.O, Diyarbakır'da yaşayan bir Diyarbakırlı, ben ise Konya'da yaşayan  bir Konyalıyım. Onun ömrü Diyarbakır'da geçmiş. Bana gelince, ömrü hayatımda Adıyaman-Kahta’da çalışırken Diyarbakır'a bir defa(2001) gittim. O da sınav için. Sınavdan sonra WC'ye gittim. Orada kapalı kaldım. Kapıya vurdum, seslendim. İmdadıma kimse gelmedi. Veli dedikleri bu Ramazan da gelmedi. Veli olsaydı gelir beni kurtarırdı. Nasıl kurtuldun WC'den demeyin. Zira konumuz bu değil. Konumuz, O Ramazan. (Meraklısı için bakınız: https://dilinkemigiyok.blogspot.com/2016/10/bedava-sirke-baldan-tatl-olmad.html)
2.O Ramazan camiden çıkmaz, durmadan tebliğ görevinde bulunurmuş, ben ise kolay kolay camiye girmem. Kaç aydır cumaya bile gitmedim, bayram namazına da. Sürekli gittiği Diyarbakır Ulu Camiyi de Diyarbakır’a gittiğim zaman ziyaret etmedim.
3.O Ramazan 43 yaşında imiş, ben ise 57 yaşındayım. Yaşımı söylüyorum ki O Ramazan’a çeksin diye bana bu ismi vermediler.
4.Resmine bakarsanız, O Ramazan esmer ve saçları siyah, ben ise sarışınım. Benim saçlarım turuncu. Bakmayın şimdi ağardığına.
5.Basından izlediğim kadarıyla O Ramazan, Diyarbakır'da sevilen biri. Hatta sosyal medyada "RamazanHocaYalnızDeğildir" şeklinde kendisine çığ gibi destek var. Benim ise sevenim yok. Hatta kendimi, kendimin bile sevdiği şüpheli. O Ramazan'ın başına gelen, benim başıma gelse bırakın desteği, "İçeri girmeye" ya da akıl hastanesine yatırılmaya geç bile kalındı" denirdi. Yani O Ramazan yalnız değil, ben Ramazan ise bir başınayım.
6.O Ramazan’ın soyadı Böçkün, benimki Yüce. Yani bırakın aynı Ramazan’dan bahsetmeyi, gördüğünüz gibi aramızda bir akrabalık bağı bile yok. Belki de tek akrabalığımız hepimiz gibi ikimiz de Adem’deniz. Müslüman olduğu için de din kardeşiyim.
7.O Ramazan meşhur ve medyatik oldu. Videoları tıklanma rekorları kırıyor. Ben ise sosyal medyaya takılarak meşhur olmaya çalışan ama bir türlü meşhur olamamış kendi halinde biriyim. Ayrıca paylaşımlarım sinek avlıyor. O Ramazan’ı herkes tanırken beni tanıyan, bir elin parmaklarını geçmez.
8.O Ramazan hakkında kamuoyu her konuda olduğu gibi ikiye bölünmüş durumda. Kimi veli diyor, kimi de deli. Sizi bilmem ama Diyarbakır’da tuvalette mahsur kaldığımda gelip beni kurtarmadığını düşünürsek, bana göre O Ramazan bir veli değil. Ben de bir veli değilim. Benim veliliğim, lise son sınıfta okuyan çocuğum dolayısıyla MEB nezdinde o çocuğumun velisi olmaktan ibarettir. O Ramazan şizofren hastası bir deli mi? Hekim olmadığım için ona deli diyemem. Şöyle konuşmasında normal gibi. Yalnız sahte veya doğru, elinde tapu gibi bir deli raporu varmış. Bana göre benim akıl sağlığım yerinde. Elimde deli olduğuma dair bir raporum bile yok. Ama bir doktora gitsem hakkımda ne der, şimdiden bir şey söyleyemem.
9.O Ramazan yerli ve yabancı turistlere Kur’an’dan ayetler okuyarak tebliğ görevinde bulunuyor. Anladığım kadarıyla dini bilgisi gibi turistlerle de konuştuğuna göre yabancı dil bilgisi de olan biri. Benim İngilizce bilgim “what is your name, where are you from” demekten ibaret. Üstelik İngilizceyi yazıldığı gibi okurum. Yani telaffuz sorunum yok.
10.Konuşmasından O Ramazan’ın Kürt olduğu anlaşılıyor, ben ise rengimden dolayı kimi Avrupalılara, kimi de burnumdan dolayı Karadenizlilere benzetse de Türk’üm.

Gördüğünüz gibi O Ramazan ile ben Ramazan arasında dağlar kadar fark var. Aynı ülkede yaşamanın dışında hemen hemen pek bir benzerliğim yok. Allah O ramazan’ın yardımcısı olsun, benim ve sizin de.

Konu; O Ramazan, ben Ramazan’dan açılmışken bir de şunu söyleyeyim. Ben şu Ramazan da değilim: https://dilinkemigiyok.blogspot.com/2016/11/ramazan-yuce.html Ayrıca bu zorunlu basın açıklama metnimde sıkça Ramazan’dan bahsettim. Konumuzun, bayramını evlerde yaptığımız ramazan orucuyla bir alakası yok.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur…


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde