Ana içeriğe atla

Cumamız Mübarek Olsun! *


Bir gün cuma mesajı yazar gibi “Cumanız Mübarek Olsun” başlıklı bir yazı kaleme alacağımı hiç düşünmemiştim. Bir şeyin kıymetini yokluğunda öğrenmiş olduk. Zira 20 Marttan beri bu ülkede salgın riski nedeniyle cumaya gidemedik. Cuma bize, biz cumaya hasret kaldık. Tamı tamına 10 hafta boyunca cuma kılamadık ve cumasız olduk. Ezanlar okundu, müezzinin ”haydin namaza”, haydin kurtuluşa” çağrısı evlerimizde çınladı. Evet, kurtuluş orada dedik ama gidemedik.

Nihayet birçok alanda atılan normalleşme adımlarından camilerimiz ve cumalarımız da nasibini aldı. Uzun bir aradan sonra, sanki bayram namazına gider gibi bir heyecan duyarak gideceğiz bugün camilere. Allah bu sevinci, cumadan ve ortamdan duyacağımız hazzı hiç eksik etmesin. Tüm camilerde olmasa da bazı camilerimizde sosyal mesafeye riayet etmek ve maske takmak suretiyle bugün(29 Mayıs), camilerin bahçelerinde buluşuyor ve 2,5 ayın ardından ilk cuma namazımızı eda ediyoruz.

Camiye, cemaate ve cumaya kavuşmamız nedeniyle bugün ne kadar sevinsek azdır. Keremine şükür! Allah bir daha bizleri cumasız ve cemaatsiz bırakmasın. İnşallah en kısa zamanda normal saf düzenine geçer, tüm camilerimizde cuma kılınmaya başlar, beş vakit namazın tamamını, camilerde cemaatle kılmak için ortam, müsait hale gelir.

Bakarsınız nice sonra kılacağımız bu ilk cuma namazı, bizim ve ülkemizin kurtuluşu olur. Neden olmasın. Zira bazı rivayetlerde cuma namazının farziyeti ile ilgili ayet, Mekke’de nazil olduğu halde, müşriklerin baskısı yüzünden Mekke’de cuma kılınamamış ve hicret esnasında Ranuna Vadisinde beraberindekilerle birlikte ilk cuma namazını kılmıştır peygamberimiz. Ranuna, Medine’ye üç km’lik mesafede bir vadinin adıdır. Niçin burada kılınmıştır? Çünkü burada müşriklerin sözü geçmez, Müslümanlara baskı uygulayamazlar. Müslümanlar için emniyetli bir yerdir burası. Belki de zorluklardan, şiddet, baskı ve boykottan kurtuluşun ilk cumasını kıldı peygamberimiz o zaman.

Temennim odur ki İstanbul’un Fethinin 567.yıldönümünde uzun bir aradan sonra kılacağımız bu ilk cumanın, bizim için bir anlamı olur ve en azından koronavirüssüz günlere merhaba dememizin başlangıcı olur.  Bu aşamada bize düşen, bu süreci daha kolay ve daha çabuk atlatmak için salgın riskine karşı azami tedbirleri uygulamaya devam etmemizdir.

Bu vesileyle bayramını yapamadığımız ramazan ayının sonrasında kılacağımız bu ilk cuma namazı, bizim için çifte bayram olsun. Zira cuma, müminlerin haftalık bayramıdır aynı zamanda. Allah ibadetinizi kabul etsin. Nice cuma bayramlarına bizleri ebeden kavuştursun inşallah. Bayramınız mübarek ve gözünüz aydın olsun…

*29/05/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde