Ana içeriğe atla

Bir Babanın Evladına Nasihatleri *


Ramazan ayı aynı zamanda Kur’an’ı Kerim ayıdır. Bundan dolayı oruçla beraber Kur’an ile de hemhal oluruz. Çoğu Müslüman oruçla beraber bu ayda Kur’an’ı hatmetme yoluna gider. Geleneğimizde karşılıklı okuma anlamında, bir kişinin okuyup diğerlerinin dinlediği Kur’an ziyafetine mukabele adı verilmektedir. Bu sene salgın dolayısıyla yüz yüze mukabele imkanı olmasa da çoğu kimse evinde günde 20 sayfadan ibaret bir cüzü okuyarak ramazan sonuna kadar Kur’an’ı Kerim’i bitirmiş olur.

Kur’an’ı orijinalinden okumak kadar anlamını da okumak ülkemizde son yıllarda yaygınlaştı. Zira olması gereken de bu. Çünkü her ayeti mesaj yüklü olan Kur’an’ı okumak, ne dediğini anlamak ve yaşantımıza uygulamak öncelikli görevlerimiz arasındadır.

21.Ramazan orucunu tutacağımız günün gecesinde Kur’an’ı Kerim’i okurken Lokman süresi dikkatimi çekti. Çünkü Lokman süresi denince hepinizin bildiği gibi Kur’an’ın ahlaki ilkeleri, özellikle bir babanın oğluna yaptığı nasihatleri akla gelir. Çocuğun eğitiminin ilk ailede başladığı düşünülürse bir babanın evladına verdiği bu öğütler önemli ve genel geçer kurallardır. İzninizle bu yazımda çoğunuzun bildiği bu nasihatlere (12-19.ayetlere) yer vermek istiyorum:

12.ayette Allah, “Lokman’a hikmet verdiğinden, kendisine şükredilmesi gerektiğinden, şükredenin kendi iyiliği için şükretmiş olacağından, kim nankörlük yaparsa Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı olmadığından bahsediyor. Bu ayette mesaj Lokman üzerinden herkesedir. (Hikmet: ““din konusunda derin bilgi, sahih inanç, akıl, yerinde ve doğru konuşma, isabetli görüş ve davranış” (Taberî, XXI, 67; İbn Atıyye, IV, 346) anlamına gelir.)
13-19 arasındaki ayetler ise Lokman’ın oğluna yaptığı nasihatleri konu edinmektedir:
13    "Sevgili oğlum! Allah’a ortak koşma; çünkü O’na ortak koşmak kesinlikle çok büyük bir haksızlıktır."
14    Biz insana anne babasıyla ilgili öğütler verdik. Annesi, güçten kuvvetten düşerek onu karnında taşımıştır; çocuğun sütten kesilmesi iki yıl içinde olur. Bunun için (ey insan), hem bana hem anne babana minnet duymalısın; sonunda dönüş yalnız banadır.
15    Eğer anne baban, hakkında bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa bu durumda onlara uyma ama yine de onlara dünyada iyi davran; yüzünü ve özünü bana çevirenlerin yolunu izle; dönüşünüz yalnız banadır, O zaman yapıp ettiklerinizin sonucunu size bildireceğim.
16    "Yaptığın iş bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa, bir kayanın içinde saklansa veya göklerde yahut yerin dibinde bulunsa yine de Allah onu açığa çıkarır. Kuşkusuz Allah her şeyi bütün gizlilikleriyle bilir, O her şeyden haberdardır."
17    "Yavrucuğum, namazını özenle kıl, iyi olanı emret, kötü olana karşı koy, başına gelene sabret. İşte bunlar, kararlılık gerektiren işlerdendir."
18    "Gurura kapılarak insanlara burun kıvırma, ortalıkta çalım satarak yürüme; unutma ki Allah gurura kapılıp kendini beğenen hiç kimseyi sevmez."
19    "Yürüyüşünde ölçülü ol, sesini yükseltme; çünkü seslerin en çirkini eşeğin anırmasıdır."
Meallerini verdiğim ayetlerin verdiği mesajlar bir açıklamaya ihtiyaç duymayacak kadar açık olduğu için ayrıca açıklama yapmayacağım. Şu kadarını söyleyeyim: Her birimiz birer anne, birer baba olsak da hepimiz bir ebeveynin çocuklarıyız. Yani hem atayız hem de evladız. Bu demektir ki çocuklarımıza hem nasihat edeceğiz hem de yaşayacağız. Baba Lokman gibi bir hikmet sahibi olamasak da hikmetin peşinden koşan, nankörlük yapmayıp şükreden kul olan; çocuklarına doğru yolu gösteren, onları doğru yolda tutmaya çalışan, aynı zamanda ayette verilmeye çalışılan mesajları hayatına tatbik eden birer anne-baba ve evlat olmayı Allah hepimize nasip etsin.  Çocuklarımıza en güzel mirasımız ahlakımız olsun.

*16/05/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde