—Üstadım, bazıları ben küçüklüğümde ne
isem, büyüdüğümde de oyum. Dün neyi savunuyorsam, bugün de aynı görüşteyim. Bu
yaşıma geldim. Geçmişe dair hiç pişmanlığım yok. Bugün geriye dönsem, aynı
şeyleri yaparım. Aynı okullarda okurum vs. der. Böyle mi gerçekten?
—Böyle diyenler çıkıyor ara sıra. Bunlara
boyundan büyük laf eden tipler diyebiliriz. Bu tipler ne kendilerini tanır ne
olup biteni ne insanın biyolojik yapısını ne de zihinsel gelişmesini bilir. Kendisini
gizleyerek hayatından memnun tablosu çizmeye çalışan bu tipler, değiştim demeyi
kendilerine yediremezler. Aklı sıra kendilerini çizgisi sağlam biri göstermeye
çalışırlar. Halbuki bu yaptıkları insan doğasına aykırıdır.
—Ne demek istiyorsun?
—Böyle diyenler halt etmişler diyorum. Çünkü
hayat dediğin beklenti ve pişmanlıktan ibarettir. Neyse bunları boş vereyim de
ben kendimden anlatayım. Zira ben hiç yerimde saymadığım gibi hayatım
pişmanlıkla dolu desem, abartmış olmam.
—Lütfen!
—Küçüklüğümde hep büyümek istedim. Çünkü aklım
erse bile büyüklerim çocuk muamelesi yaptı. Kahvehanelere çay içmek için
giremedim. Neymiş de yaşım 18 olmamış. Ah bir 18’i bulsam da şu büyüklerim gibi
kahvehaneye elimi kolumu sallayarak girip bir çay içebilsem, beni hesaba
katmayan büyüklerimin karşısına dikilip ben büyüdüm diyebileyim dedim. Ayrıca
büyüdükçe okulları bitirip görev alacağım, evlenip çoluk çocuğa kavuşacağım. Yanlış
giden şeyleri bir bir düzelteceğim dedim durdum.
—Sonra?
—Büyüdüm herkes gibi. Ama hiçbir şeyi
umduğum gibi bulamadım. En iyisi küçük kalmakmış demeye başladım. Çünkü
sorumluluk başa belaymış meğer. Ne uykudan zevk alıyorsun ne gezmekten ne de
tozmaktan. Ev geçindirmek seni bekliyor. Ayağını yorganına göre uzatman
gerekiyor. Namerde muhtaç olmamak için hesap kitap yapmaya başlıyorsun. Bu yaşa
geldim. Kendimi düzeltemedim ki çevremi ve dünyayı düzeltebileyim.
—Başka?
—Dün yaşımı büyük göstermek için girdiğim yaşı
söylerdim. Bugün yaşlanmışsın denmemesi için girdiğim yaşı değil, bitirdiğim
yaşı söylüyorum. Çünkü yaşlılık da başa bela. Küçüklükten tek farkı çocuklukta
olmayan sorumluluk yaşlılıkta da peşini bırakmıyor. Bir diğer fark tecrübedir.
Yaşlandıkça tecrübeleniyorsun. Kısaca küçüklükte sorumluluk olmadığı için huzur
ve mutluluk var. Yaşlılıkta ise sorumlukla beraber mutsuzluk ve huzursuzluk
var. Mesela, çoğu kimse her geçirdiği bayram için “Nerede kaldı o eski
bayramlar” der. Halbuki bayramlarda bir değişiklik yok. Değişen şey sorumluktur.
Dün çocuk iken bayramlardan zevk alınır. Zira çocukluğun sorumluluğu yok. Yaşlılıkta
ise sorumluluk olduğu için eski haz alınmaz.
—Ya düşüncelerin?
—Düşüncelerim konusunda doğduğum yerde
değilim. Her yaşın gereği olarak savunduğum fikirleri büyüdükçe yaşıma uygun
bir şekilde değiştirdim. Sadece fikirleri değil, bakış açımı da değiştirdim.
Üstelik bu değişimi u dönüşü olarak görmem. Değişmeyen tek şeyin değişim
olduğuna inanıyorum.
—Tecrübe konusunda ne dersin?
—Ne diyebilirim. “Tecrübe, kişinin yediği kazıkların
bileşkesidir” sözü benim için de geçerli. Bu da nedamet olarak karşına çıkıyor.
Hatta derim ki bugünkü aklım olsaydı, geçmişte bunu yapmazdım diyorum. Ama bu
konuda kendimi ayıplamam. Bunların her biri bir tercih meselesidir. Tercihte isabet
de edersin yanılırsın da.
—Sonuç?
—Hasılı ben dün ne isem, bugün de o değilim. Zira bu, tabiatın ve insanın
biyolojik ve zihinsel yapısına terstir. Hiç değişmedim diyenler, eğer bu
dediklerinde ciddiler ise hep yerlerinde saymışlardır. Bu tiplere bazıları “Ot
gelmiş ot gidiyor”, “Odun gelmiş, odun gidiyor” der. Ben ne otum ne de odun.
Kendini iyi tanıyan da bu benzetmeleri kabul etmez.
*05/10/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder