İş
çıkışı eve geçmeden çarşı içine girdim. Kadınlar Pazarının önünden geçerken iri
iri şeftaliler gördüm. 10 lira yazıyordu fiyatına. Evde de dünden marketten
aldığım şeftali vardı ama gözüm kaldı şeftalide. Albeni diyordu kırmızı iriliği
ve fiyatı. Büyüklüğüne aldırma kardeşim, tadı yoktur hem eziktir dedim, yürüdüm
gittim.
Geçip
gitsem de olmayan aklımın bir köşesinde kaldı şeftali. Almalıydın, nereden
bulacaksın böylesini, bir daha bu fiyata dedim. Bir pişmanlıktır yürüyorum ama
ayaklarım geri geri gidiyor.
Kuzey
girişine gelince kalabalığın içinde yine iri iri şeftaliler gözüme ilişti.
Oradan almadın, gel buradan al. Bak son pişmanlık fayda vermez dercesine. Yavaştan yaklaştım. Fiyat yazmıyordu. O
değilden kaça dedim. 12’ye verdik ama 10’a düşürdük dedi. Hem de yarma imiş.
Fiyatının yanında yarma olması da benim için bir artı idi. Dün daha küçüğüne ve
yarma olmayanına 13 vermiştim. İki kilo ver dedim. Bir taraftan da cebimden 20
lira bulmaya çalışıyorum.
Para
çıkarıncaya kadar elinde açılmış poşetle bekledi satıcı. Yüzüme bakmadan
elimdeki 20 liraya uzattı elini. Demek ki para peşin kırmızı meşin dedikleri
böyle bir şey olsa gerek. Parayı alıp arka tarafta tartan kişiye uzattı.
Ardından poşete şeftali koymaya başladı. Öndeki kasadan sırayla almadı. Biraz o
kasadan biraz bu kasadan sonra önümde en önde duran iki üç tane daha koydu. Tartıya
uzattı. Uzatılan kaç kilo kaç gram geldi bilmiyorum. Çünkü müşteri göremeyecek
şekilde bir tezgah kurulmuş. Poşeti teraziye koydu. Ne eksik deyip ilave etti
ne fazla deyip çıkardı ne de içinden büyüğünü alıp kasadan küçüğünü aradı. Boşu
boşuna tarttı hasılı. Mübareğin eli terazi imiş. Aslında teraziye bile gerek
yok. Poşete doldurup al iki kilo diyecek böyleleri. Tarttığını sandığım kişi poşet
parasını hesaba katmadan ikinci koyu bir poşete daha koydu şeftaliyi. Karlı bir
kazanç için feda olsundu ikinci bir poşet. İçindeki poşeti kördüğüm yapacak
şekilde bağladı. Ardından bana uzattı.
Tüm
bu olup bitenleri sesimi çıkarmadan manidar bir şekilde bir güzel izledim. İçimden,
evde olduğu halde iriliğine, yarmalığına aldanarak almaya kalktığın bu şeftali aşkı
seni üzecek dedim. Çünkü seyyar satıcı veya tablacılardan kalma bu alavere bana
tanıdık geldi. Bir esnaf, aldığın meyvenin ağzını o kadar işinin arasında bir
güzel bağlıyorsa, sen o meyvenin hayrını görmezsin. Belli ki ezik şeftaliler
var içinde dedim. Belli ki kadınlar pazarında dükkan açmadan epey bir tablacılık
yapmış olmalı beyefendi. Çoğu seyyar satıcının bile bu ucuz numaraları terk
ettiği günümüzde bu esnaf hala bu işlere yelteniyorsa, demek ki dünyasını epey
kurtarmış olmalı. Ötesini bilemem. Aman, neyse ne. Aldığım ihtiyaç fazlası iki
kilo şeftali idi şunun şurasında.
Kalbimi
daha fazla bozmadan poşeti elime aldım, evimin yolunu tuttum.
Yemekten
sonra haberi eşimden aldım. Şeftaliler güzel görünüyor ama iki-üç tanesi ezik
dedi. Kötü haber tez yayılır dedikleri bu olsa gerek. Sanki sordum. Ben o
şeftalileri görmeden ezik olduğunu anlamıştım zaten. Zira bağlamasından belli
idi. Hasılı eski tanıdık alışverişlerden birini daha bu şekilde akşam akşam
yapmış oldum. Kısa günün kârı.
Aslında
bu alışveriş bana yabancı değildi. Ta ortaokul talebesi iken ilçeme gideceğim
zaman Eski Garaj civarında yine bir tablacıdan böyle şeftali almıştım. Kardeş,
ilçeye gideceğim, çok yumuşaklarını verme dedim. Tamam dedi ve ağzını bağlayıp
vermişti. Elime alınca parmağımın dokunmasıyla birlikte şeftalinin vahametini
öğrenmiştim. Poşeti tablaya koyarak para da kalsın şeftali de senin olsun deyip
çekip gitmiştim. Hasılı bu benim ikinci sokuluşum oldu.
Siz
siz olun, bir esnaf ürününü seçtirmiyorsa uzak durun. Tamam kendi versin
dediniz. Verdiğinin ağzını bağlıyorsa ürün de para da sen de kalsın deyin,
ardınıza bakmadan uzaklaşın oradan. Giderken de şeytan görsün böylesinin yüzünü
deyin. Yok, ben eziğini, beni böyle kandıranı seviyorum diyorsanız, yanlış
esnafa gitmemek için bir telefon kadar yakınım size.
*07/09/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder