Ana içeriğe atla

Bir ÖSYM Klasiği Daha *

MEB’in yaptığı birkaç sınav dışında bu ülkede merkezi sınavları ÖSYM yapar ve yapacağı sınavların kılavuzunu yayımlar. Bu sınavlara milyonlarca gencimiz girer. Hepsinin umudu ve amacı kamuda bir görev almak. Kim bu sınavlara girmek için müracaat etmişse günler ve aylar öncesinden hazırlanmaya başlar. Çoğunluğu kurs merkezlerine kayıt yaptırır. Buralara dünyanın parasını öder. Kimileri de değişik yayınevlerinin hazırlamış olduğu konu anlatımlı ve soru bankalarını alarak evinde hazırlanır.

Her sınavın kılavuzunda ve sınav giriş belgelerinde ÖSYM’nin katı kuralları göze çarpar. Bunlar yasaklar listesidir. Adayların sınav salonlarına kaçta, ne şekilde, nasıl gireceği, cebinde nelerin olmayacağı bir bir anlatılır. Sınav salonlarına giren adaylar tek tek alınır, kontrolden geçer. Tabir yerinde ise elbisesi dışında her şey sınav salonunun dışında kalır. Salona giren adayın hangi sırada oturacağı bile bellidir. Soru kitapçıkları sadece A ve B kitapçığından oluşmaz. Ön, arka ve yan taraftakinin kitapçığıyla aynı olmayacak şekilde kitapçıklar dağıtılır. Bu kurallar ve yasaklar adayların garibine gitse de alınan gerekli ve gereksiz tedbirler herkesin gönlüne su serper. Çünkü görüntü kopya çekmeyi ve çektirmeyi önleme adına yoğurdun üflenerek yendiği ve herkesin hak ettiğini alacağı bir sınav görüntüsüdür. Bu görüntüye göre kopya şüphesi bile olamaz.

Aylar ve yılları bulan sınava hazırlanma süreci, saatlerce süren bir merkezi sınavın ardından biter. Sınav stresi, heyecanı ve tempoyu bitiren çocuklarımız derin bir nefes alacağı yerde bir tartışma başlar: Sorular çalındı mı, sorular başkasına verildi mi, sınavda kopya çekildi mi, kaç soru yanlış, iptal edilecek soru olur mu, sınav iptal edilebilir mi şeklinde iddialar dile getirilir. Bazen bu iddialar ciddiye alınmaz. Bazen de incelenir, birkaç soru iptal edilir ama sınav iptal edilmez. Geçmiş yıllarda iptal edilen ve ertelenen sınavlar da oldu.

Geldik 2022 yılı 31 Temmuz günü yapılan KPSS sınavına. Milyonlarca gencin ter döktüğü bu sınavın akıbeti de öncekileri aratmadı. Sınavda çıkan 10-20 arasındaki sorunun, bir yayınevinin denemesinde yer verdiği sorularla noktası virgülüne ve doğru seçeneğine varıncaya kadar aynı olduğu iddiaları sübut bulunca sınav iptal edildi. ÖSYM Başkanı da görevinden alındı. ÖSYM’nin açıklamasına göre sınav ileri bir tarihte tekrarlanacak ve adaylardan sınav ücreti alınmayacak. Tüm bu olup bitenlerden dolayı yeni ÖSYM Başkanı özür açıklamasında bulundu.

İddiaların sübut bulmasının ardından sınavın iptal edilip yenilenecek olması, adaylardan yeni sınav ücretinin alınmaması ve özür dilenmesi yerinde bir karar. Adalet de bunu gerektiriyor. İvedi bir şekilde soruların ilgili yayınevine nasıl verildiği, kimin/kimlerin verdiği, soruların dışarıya nasıl sızdırıldığı vs. incelenmeli ve sorumlular hakkında gerekli yasal işlem yapılmalı, gerekli ceza verilmeli, yapanın yanına kar kalmamalı. Başkasına da ibret olmalı. Sonuç da şeffaf bir şekilde kamuoyu ile paylaşılmalı.

Gelelim yenilenecek KPSS sınavına. Bu sınavın masrafını kim çekecek? Adaylardan yeni ücret alınmayacağına göre öyle zannediyorum, bu masraf ve maliyeti devlet çekecek. Daha doğrusu tüm bu masraflar milletin sırtına binecek. İtirazım buna. Niye birilerinin sorumsuzluğunun ceremesini bu millet çeksin? Adalet, bu masraf ve maliyetin, 31 Temmuz KPSS sınavının iptal edilmesine sebep olan sorumlulara ait olmasını gerektirir. Soruları alan, çalan, veren, görmezden gelen, ihmali bulunan vs. kim varsa, masraf bunların üzerine yıkılmalıdır. En büyük ceza da budur. Bu cezayı verelim. Bundan sonra kimse böyle bir kopyaya yeltenemez.

Diyelim ki yeni sınavın maliyetini sorumlular karşıladı. Sınava dair her şey telafi edildi. Ne yapsak memnun edemeyeceğimiz kesim, bu sınava giren gençler. Çünkü onca emek, çaba, zaman, heyecan ve stresleri heba oldu. Umutları tükenen bu gençlerin umutlarını kim geri verecek? Var mı bunun telafisi? Çünkü sil baştan sınava hazırlanmaları ve tekrar kapanmaları gerekecek. Aynı derse, aynı konulara tekrar çalışmak kadar zor bir şey yoktur. Kaç genç bu sınava yeniden odaklanabilecek ve motive olabilecek. Motive oldular diyelim. Bu gençler kime, nasıl güvenecek? Yeni yapılacak sınavın güvenilirliğini bunlara kim garanti edebilir? Çünkü bizim içimiz dışımız kopya ve hırsızlık olmuş. Bu da ta ortaokul sıralarında iken başlıyor bizde. O yaşlarda iken masumane ve amatörce başlayan bu kopya çekmeler büyüyünce profesyonelleşerek paraya tahvil ediliyor. Gençler adına en büyük endişem, bu gençlerin ülkem ve insanı adına umutlarını tüketmeleri riskidir. Öyle ya, nasıl güvensizler bize. Baksanıza, bir sınavı dahi doğru dürüst yapamıyoruz. Yazık gerçekten. Sözün bittiği yerdeyiz. Maalesef her şeyi kokuttuk.  

*06/08/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde