Ana içeriğe atla

Meram TOKİ sakinleri


Başka şehirleri bilmem ama Konya 'da toplu ulaşım araçlarına binmede itiş-kakış, düzensizlik, kaynak yapma, ayağını öne uzatanın bindiği nahoş bir ortam var.

Kenarda beyefendice herkesin binmesini bekleyen ender insanlarımız var; kalabalığa girmemek için direnen. Gördüğüm kadarıyla inat mı inatlar. Halbuki kalabalığa uysalar ne iyi olacaktı. Belki önce binip oturma imkanları  olacaktı. Su testisi su yolunda doldurulur. Otobüsün durduğu yere doğru kalabalık giderken bunların herkesin binmesini beklemesi pek hoş görünmüyor. Bunlar nefsini başkasına tercih edenler. Halbuki insan nefsi için yaşar. Bunlara birileri bunu anlatmalı. Kalabalığın kendilerine benzemesini beklemek beyhude çabadır, boşa kürek çekmedir.

Tıpış tıpış uyacaksınız bu kalabalığa. Konya'ya yeni icat getirmeyin. Eski köye yeni adet mi bu? Hiç kimse bu şehri bozamaz. Hem sonra siz azınlıktasınız. Lütfen sınırları zorlamayın.

Otobüse binme kültürünü değiştirmek için bir mahalle sakinleri vardı 84 numaralı Meram TOKİ yolcuları. Onlar sizden daha organizeydi. 6 ay öncesine kadar Kültür Park'ta -stokçuluğun olduğu 80 öncesi yıllarının yağ, şeker kuyruğuna girmiş insanları andırırcasına- tek tek sıraya girmiş, uzun ince bir dizilişleri vardı. Kimse başkasının önüne geçmeden sırası gelenin bindiği hat idi. Sessiz, düzgün bir görüntü çiziyorlardı. Kim başlatmışsa iyi bir gelenek oluşmuştu. Ama heyhat... Şimdilerde göremiyorum artık  otobüse binmek için 
ince uzun sırasını bekleyen Meram TOKİlileri. Onlar bile pes ettiler. Onlar da kalabalığa uydular. Artık sıra mıra yok. Erken kalkanın yol aldığı, otobüsün nerede duracağının hesabını yapıp o tarafa doğru hurra diyen birileri oldular. Yani bizim gibi bizden biri oldular.

Koca Kültür Park'ta genele muhalif bir çizgileri vardı. Bu millet göreneklere aykırı hareket edenleri tasvip etmezdi. Üzüm üzüme baka baka kararırdı zaten. Kararmayıp koruk mu kalacaklardı. Zaten yaptıkları dünyayı tersine döndürmek gibi bir şeydi. Zararın neresinden dönülürse kardı. O da oldu. Hele ki şükür.

Aramıza hoş geldiniz Meram TOKİliler. 18/11/2015

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde