Ana içeriğe atla

Alavere dalavere, Kürt Memet nöbete!


Ülkemizde her türlü bayram ve etkinliklerin hazırlanmasında, sunulmasında öğretmenler görev alır.
Bayram vb. kutlamalarda önce içerik hazırlanır. İçeriğe göre öğrenci seçilir. Görev almak istemeyen gönüllü öğrenci yoksa, gerekirse not silah olarak kullanılır. Çocuğum katılmasın diyen veli ikna edilir. Öğrencilere uygun kıyafet aldırılır.

Öğretmen çoğu zaman yoklukla mücadele eder. Eldeki mevcut malzemeleri kullanır. Öğrencileri çalıştırmaya başlar. Çoğu zaman ders dışında yapar bu işleri. Çalışma belirli bir kıvama gelince okul müdürü bir izler, ardından İlçe Şube Müdürü, sonra birkaç gün önce prova yapılır. Provayı vali yardımcısı takip eder. İzleyenlerin her biri burası şöyle, şurası böyle olsun der gider. Sırada protokolde oturacak kişilerin yerlerini belirlemek için isimler yazılır. Koltukların üzerine yapıştırılır.

Program günü gelir çatar. Saatler öncesinden öğrenci, öğretmen görev yerine malzemeleriyle birlikte yerel imkanlarla gelir. Protokolun yerini alması beklenir. Protokolda yerini beğenmeyenlerin afra ve tafrasını yutkunarak içine atar.

Program günlerce çekilen emeğin sonunda başlar ve biter. Programın sonunda takdir edilmeyi bekleyen öğretmen 'olmamış' eleştirisine muhatap olur çoğu zaman. Hele bir de krizlere sebebiyet veren çelenk törenleri olur. Burada da sunucu, komut veren ve tören yerini hazırlayan yine öğretmendir. Hatta öyle ki sabah tören olacağında kazara bir kuş gelir, büstün üzerine pislerse bunu niye temizlemediniz diye hesaba çekilir.

Çelenk töreni başlar. Sunucu öğretmen getirdiği öğrencilerin yanında sunumuna başlar. Her cümlesine sayınla başlar, arzla bitirir. "Sayın Kaymakamım çelengini sunacaktır, arz ederim. Sayın Cumhuriyet Savcısı çelengini sunacaktır, arz ederim." Şeklinde... Müdürü, yan tarafta yanlışlık olacak mı diye dokuz doğurur. "Eyvah öğretmenim ne yaptın? Halbuki Cumhuriyet Savcısı değil, Başsavcı diyecektin. Ne kadar da hatırlatmıştım" diye içinden söylenmeye başlar. Tören biter. Herkes dağılmaya yüz tutar. Başsavcı yaklaşır. "Başsavcı diyeceksiniz, savcı değil." Uyarısını yapar.

Burası Türkiye. Tören ve bayramların biri biter, diğeri başlar. Her defasında da bu iş öğretmene, okula, öğrenciye ihale edilir. Törenlerin bitiminde nadir de olsa beğenen amir çıkar, tebrik ve teşekkür eder.

Yarın 24 Kasım Öğretmenler Günü. Yine tören yapılacak okullarda, ilçede ve ilde. Her bir tören ve programın ana maddesi yine öğretmenler. İşin garibi kendi gününü kendi çalıp kendi oynayacak. Kalabalık olsun diye diğer okul müdürleri yanlarında bir bayan, bir erkek öğretmenle törene eşlik edecek. Kendi gününde bari başkası hazırlayıp onlar izlese ne olur, kıyamet mi kopar? Bu teklif olmayacak iş öğretmenim. Haydi iş başına:" Alavere dalavere, Kürt Memet Nöbete... Çünkü sen fedakarsın...

Her ne olursa olsun, kıymetin bilinmese de öğretmenler günün kutlu olsun öğretmenim!... 24/11/2015

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde