Ana içeriğe atla

Hatırda kalmak

-Üstat, seni belirli günlerinde hiç hatırlayanın oldu mu?
-Oldu hele şükür!
-Nasıl hatırladılar?
-Bana hatıra olarak bir kalem aldılar.
-Kim ya da kimler?
-Eşim ve 3 çocuğum.
-Ne zaman almışlardı?
-1997'de
-Manevi değeri büyük olmalı. Hiç unutulmaz.
-Doğru. Hiç unutmadım. Sürekli hatırlarım.
-Hâlâ kullanıyor musun yoksa?
-Hayır hiç kullanamadım.
-Niçin?
-Çünkü bozuk çıkmıştı.
  *
-Başka hatırlayan oldu mu?
-Oldu, oldu. Sağ olsunlar.
-Nasıl bir hatırlamaydı?
-Yine bir hediyeydi.
-Ne almıştı.
-Bir adet kravat.
-Bula bula hediye olarak kravat mı almış.
-Hediye değil efendim. İhtiyacım olanı almış.
-Neye ihtiyacın vardı ki?
-İki yakamın bir araya gelmesine...
*
-Başka var mı hatırlayan?
-Var efendim eksik olmasınlar.
-Söyle merak ettim.
-Bazı senelerde yemek ikram ederler.
-Yemeğin hediyesi olur mu be mübarek!
-Bu da ihtiyaçtan efendim. Acıdıkları için.
-Nasıl yani?
-Hiç olmazsa senede bir gün de olsa karnını doyursun diye...
-Diğer günler yemiyor musun?
-Yiyorum efendim, hem de her gün.
-Ne yiyorsun?
-Memur kebabı.
-Memur kebabı?
-Simit efendim simit...
*
-Başka efendim?
-Daha ne olsun?
-İlginç adamsın vesselam.
-Bir de dolduruş hediye ederler.
-Bu nasıl hediye, dolduruş diye bir hediye olur mu?
-Efendim senede bir gün beni dolduruşa getirirler. Sonra 364 gün gelen vurur, giden vurur. Fakat o bir dolduruş yeni bir yakıta ihtiyaç duymadan 364 gün beni götürür.
*
-Bu kadar mı?
-Bir defasında da masa lambası hediye ettiler.
-O nasıl bir hediye?
-Etrafını aydınlatamıyor. Bari kendini aydınlatsın diye.
*
-Bir defasında da flaş bellek hediye ettiler. Bilgileri kafasında tutamıyor. Hiç olmazsa flaşında tutsun diye.
*
-Başka yok mu?
-Efendim, bu günde meyve bıçağı geldi.
-Bıçak mı?
-Evet. Dişleri döküldü artık. Meyveyi ısırarak yiyemez diye.
*
-Kardeş gelen hediyelerde sorun yok. Sorun senin hediyelere yüklediğin anlamda ve yorumda. Adam seni ansa da suç, anmasa da. Hediye getirse de suç, getirmese de... 23/11/2015


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde