Ana içeriğe atla

Kurban Anekdotları

Her kurban geldiğinde TV'ler bildik görüntüleri haber yaparlar. Senin başından geçen ilginç kurban maceraları oldu mu?
Olmaz mı? İstemediğin kadar. Sen yeter ki iste.
Haydi anlat.
Kahta'da  -98 yılıydı sanırım- 7 acemi kurban ortağı olmuştuk. 
Acemi olduklarını nereden bildin?
Bayrama gider gibi kurban yerine takım elbiselerle gelmelerinden anladım.  İlk başta kurbanlığı kaçırdık, ardından kovaladık da kovaladık. Sonra yakalayıp kasabı beklemek için bir ağaca bağladık. Hayvan ağacı kırdı,  yine kaçtı. Sonunda acemi bir kasap bulduk. Başını kesmeye anlaştık. Ardından 7 acemi yüzüp parçaladık. 
Sonunda halletmişsiniz.
Doğru. Öyle hallettik ki, hızımızı alamayıp hayvanın hayasına varıncaya kadar paylaşmışız. Yarısı bana düşen hayanın yarısının kime düştüğü, faili meçhul kaldı.
Sonra ne oldu?
Sonrası o 7 kişi, bir daha aynı gruba denk gelmeyecek şekilde 7 ayrı gruba dağıldık.
***
2000 yılıydı. 6 ortağımızı belirledik. Kanmayalım diye canlı kilo almaya karar verdik.
İyi düşünmüşsünüz.
Düşündük de. Uygulamaya geçemedik.
Niye ki?
Ortaklarımızdan en akıllısı, “Arkadaşlar alacağımız yer belli. Oraya gideceğiz. Piyasayı öğrenmek için benim bir akrabam kurbanlık satıyor. Oraya bir bakalım, ne dersiniz” dedi. Biz de eyvallah dedik.
Gittiniz mi?
Gittik gitmesine de. Sadece bakmak için gittiğimiz akrabadan pazarlık usulü hayvanı alıp döndük.
-Bu nasıl oldu?
Piyasayı öğrenmek için gittiğimiz yerde şu hayvan kaça, bu kaça derken, iş kaç kilo et çıkara döndü iş. Cambazın 200 kilo et verir dediğine; gelmez dedik. İçimizde ortağımız olmayan  dostumuz; üstat, ben hayvandan anlarım, bu hayvan 200 kilo et verir. Hatta bu hayvanı alırsanız ben de girer, 7 kişi keseriz. Yalnız ben tatile memlekete gideceğim. Sen benim payımı dolabımıza koyuver olmaz mı?” dedi. Olmaz olur mu ben bu günler için vardım zaten. Kurbanı kestik, hayvanın her şeyini tarttık toplam 140 kilo geldi.
Haydaa! Sonra ne yaptınız?
Akrabam dediği kurban ortağını arabama aldım. Cambazın yanına vardık. Hani derler ya; memnuniyetinizi dostlarınıza, şikayetinizi bize söyleyin diye. Durumu anlattık. Adam olmaması lazım dedi. Ben kendisine: "Kardeş, ortaklarım bana güvenerek girdiler. Ben onlara mahcup oldum. Pazarlığımız pazarlık. Biz sana bedelini anlaştığımız şekilde vereceğiz. Fakat senin dediğin kilo çıkmadı. Buna Fıkıhta ayıp muhayyerliği denir" dedim. Sağ olsun adam anlayış gösterdi. Ortak başına 5'er lira daha indirim yaptı. Bizim 70 liraya gelen kurban bedelimiz 65 liraya indi.
***
Adana'da yıllık peşin kirayı biriktireyim diye 2002 yılında kurban kesmemeye karar vermiştim.  Küçükbaş bir kurbanın bedeli olan 120 milyonu bir tırnakçıya kaptırdım.
Adama kızdın mı?
Yok kızmadım. Sonra kızsam neye yarar.
Kira parası biriktireceğim diye  yaptığım tasarrufu Rabbim kabul etmedi. Bana bir muhteremi gönderdi. Emanetini aldı gitti.
Bir de adama muhterem diyorsun, adamı tanıyormuş gibi konuşuyorsun?
Tanıştık adamla. Adamı yakalattım. Karakolda sorguya çekildi. Dosyası temiz çıktı. Adam taksicilik yapıyormuş. Polisler, " Hocam taksiciler yapmaz bu işi, şikayetçi olursan dosyasına işlenecek" deyince tırnakçının o olduğunu bile bile davacı olmadım.
Olay da ilginç, bakış açısı da...
***
2013 yılında 90 km uzaklıktaki bir köyde dağda yayılmış, görmediğim bir kurbana ortak oldum. 
İnsan görmediği kurbanlığa ortak olur mu?
Beni ortak eden de görmemiş.
-Kim gördü ya?
Sahibi olan kurban ortağımız.
Böyle bir ortaklığa niye girdin mübarek?
Beni ortak eden ve hayvanı görmeyen ortağım kurbanlığı öyle bir anlattı ki, girmemek elde değildi.
Neymiş bu kurbanın cazipliği?
Dağda yayılmış, küspe vb. suni yiyeceklerle beslenmemiş, tamamen doğal yiyeceklerle beslenmiş. 60 kilo  et de payımıza düşecekti.
Düştü mü bari?
Nerdee! Bir 60 vardı, ama kilo değil. Etin kilo fiyatı 60 liraya geldi.
Kandırılmışsın be ağabey! 
-Kandıran olmaktan iyi değil mi?
***
2015 yılında 5 ortak bir kurbana girdik. Kesme-parçalama ve sıyırma dahil anlaştık. Her yıl olduğu gibi beklemeyelim diye kesim yerine vekalet verdik: Bizim adımıza kesin diye.
Sonra?
Sağ olsunlar! Kesip parçalamışlar, sıyırırlarken biz vardık etimizi almaya, kasaptan et alır gibi. Ortaklarımızdan biri kolay gelsin, bitirmişsiniz maşallah dedi. Sıyıran daha bir but var deyince ortağımız burada başka but görünmüyor der, "Ha sıyrılmış o zaman” demiş sıyıran.
Eee...?
Eeesi beklemeden kurbanın etlerini poşetlere doldurduk. Pay etmek için poşetleri taşıdık arabamıza.
Kaçar kilo düştü?
20'şer kilo, kemiksiz, 5' er kilo da kemikli.
Canlı kaç kiloydu?
430
Kaçar para verdiniz?
1150.00 TL
Mümkün değil. Daha fazla çıkmalıydı.
Matematik hesaplarına göre mümkün değil. Birbirimize söylemeden çok hesap yaptık ama bu problemi çözemedik. Mübarek havuz problemlerine taş çıkarttı bu hesap kitap işi. Sonunda arka budun birini kedinin yediğine kendimizi inandırmaya çalıştık. Önce kediyi tarttık 125 kilo. Eti tarttık 125 kilo.
Yahu siz yine kandırılmışsınız?
Bu defa çaldırdık. Et de meçhul, faili de.
O zaman etin kilosunu bu sene kaçtan yediniz?
Dedim ya Matematiğim zayıftır. Ama sanırım 75 liraya geldi. Hırsızı da ortak olarak sayarsak maliyet biraz daha düşüyor tabii.
Allah iyiliğini versin. Yine kandırılmışsınız.
Olsun kandıran olmaktan iyi değil mi?
***
Başka?
Daha olsun mu? Sahi bu kurban muhabbeti nereden çıktı şimdiden?
Hiç öylesine sordum.
Yoksa önümüzdeki sene benimle kurban ortağı olmayı mı düşünüyorsun? Hakkın var. Ben yıllardır kurban, kurbanlık ve kurban kesme konusunda epey tecrübe kazandım.
Tövbe tövbe kardeş! Benim önümüzdeki sene kesip kesmeyeceğim daha belli değil. Sonra yakacak başka kimse bulamadın mı?
Niye ki?
Hep kanmışsın da.
Doğru dersin be kardeş. Bizim de hatalarımız oldu elbet. Kandık ama kimseyi kandırmadık. Biz Allah için kurban kestik. Yapan kendine yapar. Kandıran olmaktansa kandırılan olmak daha iyi değil mi?
Eyvallah...  Diğer yıllarda vukuat yok mu?
O yıllar benim sönük geçen kayıp yıllarım. 30/11/2015


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde