Ana içeriğe atla

Böyle dostlar dostlar başına


-Nerede oturuyorsun?
-Yaka'da
-Kira mı, kendinin mi?
-Kendimin?
-Ne zaman aldın?
-2005'de
-Kaça aldın?
-30 bin liraya.
-Kredi ile mi aldın?
-Hayır.
-O zaman birikmiş paran vardı.
-Adana'dan ayrılırken aldığım yolluk, bir bilezik, bir de 86 model eski kasa şahin taksim vardı. Sattım. Toplam 7000 lira param oldu.
-Gerisini nereden buldun?
-Borç aldım.
-Borcu nasıl ödedin? Kredi mi çektin?
-Dedim ya kredi çekmedim. Krediye pek sıcak bakmıyorum.
-Kaç yılda ödedin borcu?
-Ortalama 4-5 yılda.
-İyi de be adam bu devirde 23 bin lira parayı uzun vadede kim kime borç verir?
-12 adet dostum verdi maalesef.
-Onlara nasıl ödedin?
-Kira öder gibi ödedim. Aylık kendim ne kadar borç için para ayırmışsam bana ev almada öncülük yapan bir dostum da diğer borçları ödemek için o kadar para verdi. Ben bir tarafın borcunu öderken bana ödemede yardımcı olan dostuma 13200 lira borçlandım.
-Borçlar süreli mi idi?
-Hayır süresizdi.
-Ne kadar sürede ödedin?
-11 kişinin verdiği 1000'er, 2000' er lirayı 2 yılda ödedim.
-Diğeri?
-Diğeri istemedi.
-Nasıl yani verdiği 13200 lirayı istemedi mi?
-Maalesef istemedi. " Ben borç olarak vermedim. İleride benim sıkıntım olsa yardım etmez misin?" Dedi. Ben, yardım etmem dedim. Sonunda ikna ettim. 2-3 yıl içerisinde onun borçlarını da ödedim.
-Türkiye'de paranın değerini korumak zor, biliyorsun. 4 yıl önce aldığın borçları öderken alacaklılar mağdur olmadı mı?
-Borcu aldığım tarihte paranın miktarını, tarihini, dolar ve euro cinsinden ne kadar döviz ettiğini yazdım. Ödeme esnasında alacaklının lehine olan ödeme ne ise o şekilde ödedim. TL değerliyse TL cinsinden ödedim. Enflasyon farkı diyebileceğim bu farkı teklif ettim, bir kişiyi ikna edebildim. Diğerleri kabul etmedi. Döviz verenlere yine cinsinden verdim.
-Sen şu işi baştan bir anlat. Bu fikir kimden çıktı. Nasıl gelişti?
-Adana'dan Konya'ya tayin olunca bir dostum bana " Konya'ya gelince kirada mı oturacaksın" dedi. "Evet" deyince "Kiraya oturursan ev alamazsın. Sana bir ev alalım" dedi. "Ev alacak param yok" deyince "Ne kadar paran var" dedi. Ben de taş çatlasa 7000 liram olur dedim. "Konut kredisine ne dersin" sorusuna
çok sıcak bakmadığımı söyledim. " O zaman git bir ev bul. Para buluruz" dedi. Ev aramaya başladım. Çevremdekilere satlık ev var mı diye sordukça "Kaç paran var" dediler. Param yok. Önce evi bulacağım sonra parayı deyince adamların bir bakışı ve " Öyle şey olur mu" deyişleri vardı. Nihayet 10 vereseli şimdiki küçük evi buldum. 30000 liraya anlaştık. Öncü dostum bilgim dışında dostlarımdan borç istemiş. Onlar da sağ olsunlar; 500, 1000, 2000, 3000 lira, 500, 1000 euro, 3000 dolar vermişler. Böylece 23000 TL'yi bulduk. İşte evi de bu şekilde almış oldum.
-Valla helal olsun böyle dostlara. Aslında onlar sana değil. Allah'a borç vermişler. Biz buna 'Karz-ı hasen' diyoruz. Çünkü Bakara süresi 245. ayetinde Allah, " Kimdir Allah’a güzel bir borç verecek o kimse ki, Allah da o borcu kendisine kat kat ödesin. (Rızkı) Allah daraltır ve genişletir. Ancak O’na döndürüleceksiniz. " buyurmuştur.
-Rabbim sebep olandan, borç vererek ev almama destek olan dostlarımdan razı olsun.
-Her ev alacak kişiye dostları böyle destek olsa insanlar kredi peşinde koşup ömrünün geri kalan kısmını kredi borcu ödeyerek geçirmezlerdi. Şu anda ev alanların büyük bir çoğunluğu maalesef kredi ile almaktadır. Bankalara borçludur.
-Maalesef öyle.
-Rabbim dostlarından razı olsun. Böyle dostlar dostlar başına.
-Amin 16/11/2015
★ "Dostları olmalı insanın" başlıklı yazımdan sonra dostlar arasındaki bir yardımlaşmayı örnek olması için paylaşmak istedim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde