30 Kasım 2015 Pazartesi

Neden sorgulayamıyoruz?

Küçükken içimizden geldiği gibi konuşuruz ve davranış sergileriz. Çünkü sırtımızda yumurta küfesi yok. Büyüdükçe içimizden geldiği gibi konuşup davranamıyoruz. Niçin? 
İçinde bulunduğumuz muhit, aidiyet duygusuyla bağlandığımız yerler, "başkası ne der", "tepki çeker miyim", "bulunduğum yeri kaybeder miyim" endişesi ya da "ayıplanırım" ve "dışlanırım"  korkusu vb. saikler bizi sınırlamaktadır. İçimizdeki duygu ve düşüncelerin dışında başka düşünceleri savunmak durumunda kalıyoruz hiç içimize sinmese de. Yani büyüyünce kendimiz olamıyoruz. Belki de çoğu zaman iki kalp taşıyoruz. Farklı görünüm kişiliğimizi zedelemektedir. 
Küçüklükteki özgüveni büyüyünce kaybediyoruz. Çünkü küçüklükte o masum halimizle hiç hesap  yapmıyorduk.
Büyüyünce ilk işimiz hesap kitap yapma olmaktadır. Hasılı özgür birey olamıyoruz. Hep birine, bir yere bağlılık tekdüze insan olmaya zorluyor birey ve topluma yön vermeye çalışan köşe başlarını tutmuş, ölünceye kadar postunu kimseye bırakmayan kişiler. İnancımızda mutlak itaat sadece Allah'a ve Resulüne iken itaat ve bağlılık yaptığımız insanların sayısını çoğaltıyoruz. Hep "vardır bir bildiği, hikmetinden sual olunmaz" psikolojisi nasıl bir ruh hali gerçekten. Bu ruh hali her alanda kendisini göstermektedir: Hem dini cemaatlerde, hem siyasette, hem amir-memur ilişkilerinin olduğu vb. yerlerde. 
Mutlak itaat, sorgulanamaz bir alan, aklı kullanmama sanırım Doğu toplumlarının özelliği oldu. Halbuki biz böylemiydik. Değildik. Tarihimiz özgüven sahibi insanların örnekleriyle dolu. 
 Allah Teala,  "Ölüleri dirileceğim" dediği zaman İbrahim(as), "nasıl dirilteceksin. Bu konuda beni ikna et" demişti. 
Yaşlanınca kocası tarafından bir boşanma sözü olan "anamın sırtı gibisin" dendiği zaman peygambere gelip " beni nasıl boşar, ben ona şu kadar çocuk verdim" şeklinde cevap veren ve ardından kocası hakkında yaptırımlar inmesine sebep olan  bir kadın vardı: Adı  Havle. 
"Ben bir hata yaparsam beni kim düzeltir" diyen Ömer'e(ra.), "seni bu kılıcımla düzeltirim" diyen bir arkadaşı vardı.
 "Ya Muhammed, bu görüşün vahiy mi, yoksa kendi kanaatin mi" sorusuna, " kendi görüşüm" cevabı verilince " O zaman öyle değil de, şöyle yapalım" diyen bir sahabi topluluğu vardı.
Bu konudaki örnekleri çoğaltabiliriz. Nasıl bu hale geldik de evrildik. Bunun sebebini irdelememiz gerekiyor. Aklımızı kiraya verme, sorgulamama denince sadece aklımıza dini cemaatler gelmemelidir. Maalesef günümüzde dini cemaat, siyasi parti, sivil toplum örgütleri vb her alanda aynı sıkıntıyı görebiliriz. Bu konudaki istisnaları da göz ardı etmemek lazım. Herkes bu şekildedir demiyorum. Hepimiz itiraz etmeyen, sorgulamayan, bize itaat eden, bize benzeyen insanlar istiyoruz. Yani köle. Zaten bir kölenin de en büyük hayali, özgürlüğe kavuşunca bir köle edinmekmiş.  Herkesi kendimize benzettik. Şimdi de bir çok alanda özgün eserler bekliyoruz.            İnsanlar özgür olmadan, kendisini özgür hissetmeden kesinlikle özgün eserler veremez. Farklı ses çıkartan kısa zamanda tu kaka yapılmak suretiyle annesinden doğduğuna pişman ediyoruz.
İnsanların hakaret etmeden, efendiliğini bozmadan, üslûbuna dikkat ederek uygun zeminlerde görüşünü söyleyebileceği günlerin gelmesi temennisiyle.  30/11/2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder