30 Kasım 2015 Pazartesi

Yeteneklerini köreltip başarısızlığa sevk ettiğimiz çocuklarımız

Her anne-baba çocuğunun başarılı olup bir meslek sahibi olmasını ister. Bunun için de genellikle "saçını süpürge" eder.  
Ebeveynin çocukları üzerindeki bu iyi niyetli çabası çoğu zaman başarıyı beraberinde getirmemektedir. Çünkü başarı yanlış yerde aranmıştır. Çocuğun yetenek ve kabiliyeti öğrenilmeden gönlümüzden geçen mesleğin çıkacağı alana çocuğumuzu yönlendirmekle daha baştan yanlış yolda ilerlemeye çalışıyoruz. Çoğu zaman girilen bu yanlış yolda beklediğimiz başarı bir türlü gelmemektedir. Neden gelsin ki? Ne demek istediğimi biraz açalım.

Bildiğiniz gibi çocuklarımız küçükken yaptıkları hareketlerle ben zekiyim diye kendini gösterir. Bu yüzden her anne-baba haklı olarak çocuğunu çok zeki olarak görür. Yakındıkları tek şey, zeki olmasına rağmen çocuklarının ders çalışmamasıdır. Okul çağına gelmeden, zekalarıyla övündüğümüz, zeka fışkıran çocuklarımızı okullu yaptıktan sonra çoğu zaman tanıyamıyoruz. Bu o çocuk mu diye zaman zaman iç geçiririz. Çocuklarımızı başarısızlığa gark eden ergenlik, arkadaş kurbanı, TV izleme, internet, dijital oyunlar, sık sık öğretmen değişimi, müfredatın ağırlığı, ders yükü, eleme(kalma) usulünün kaldırılması, sınav sistemi vs farklı nedenlerin yanında belki de göz ardı ettiğimiz en büyük neden, çocuğumuzun lisede yanlış alan seçmesi ya da seçtirmemizdir.

Lisede alan seçme bir kaç yıldır kaldırıldı. Halihazırda öğrenci alana kaynaklık eden dersleri seçiyor. Resmen alan olmasa da fiilen alanlar yaşıyor: Fen Bilimleri, Türkçe-Matematik, Sosyal Bilimler, Yabancı Dil alanları gibi.

Her çocuğun kabiliyeti farklı farklıdır: Kiminde sayısal zeka, kiminde sözel zeka olduğu gibi, bazısının el becerisi, bazısının görselliği, bazısının kulağı... vs ön plana çıkar. Bu kadar farklı kabiliyetlerin çoğunun tek alana yöneldiğini/yönlendirildiğini görüyoruz.

Okullarda 10.sınıfı bitiren öğrencilerin çoğu sayısal alana kaynaklık eden Fizik, Kimya, Biyoloji, Matematik ve Geometri derslerini seçtiklerini görüyoruz. Az sayıda TM alanını seçmiş öğrenci görürüz. Yabancı dil ve sosyal bilimler alanının ise esamesi okunmaz. Bu çocukların hepsi sayısal zeka mı acaba? Sanmıyorum. Türkiye'de vatandaşın gönlünde yatan doktorluk, mühendislik gibi bölümleri okumak için sayısalı seçmek, sayısal derslerden başarılı olmak gerekiyor. İşte bu sebeple aileler ve çocuklarımız kendi yeteneklerinden ziyade farklı zekaya hitap eden bir zeka türünü seçiyor. Öğrenci sevmediği dersi/dersleri başaracağım diye dokuz doğurur. Zorla sınıf geçer. Lise bitince de mevcut kapasitemiz, başarı kapısını bir türlü aralayamıyor.

Biz ne yaptık diye düşünüp öz eleştiri yapacağımız yerde, hepimiz suçlu avına çıkarız. “Okul iyi değildi zaten, hele öğretmen anlatamıyordu, çocuğumun geleceğiyle oynadılar.” Şeklinde serzeniş ve suçlamaları duyarız. Çocuğumuz başarılı olmuşsa soluğu eski adıyla dershane ve etüt merkezlerinde alırız. “Hocam çok emek sarf ettiniz. Size minnettarız” diye...

Çocuklarımızın başarabileceği alanlarda görevini severek yapması için tüm veliler ve öğretmenler olarak önce çocuğumuzun zeka seviyesini, ilgi alanlarını tespit etmek gerekiyor. Ardından da iyi bir seçimle çocuğumuzun geleceğini kurtarabiliriz. 24/11/2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder