Ana içeriğe atla

Yeteneklerini köreltip başarısızlığa sevk ettiğimiz çocuklarımız

Her anne-baba çocuğunun başarılı olup bir meslek sahibi olmasını ister. Bunun için de genellikle "saçını süpürge" eder.  
Ebeveynin çocukları üzerindeki bu iyi niyetli çabası çoğu zaman başarıyı beraberinde getirmemektedir. Çünkü başarı yanlış yerde aranmıştır. Çocuğun yetenek ve kabiliyeti öğrenilmeden gönlümüzden geçen mesleğin çıkacağı alana çocuğumuzu yönlendirmekle daha baştan yanlış yolda ilerlemeye çalışıyoruz. Çoğu zaman girilen bu yanlış yolda beklediğimiz başarı bir türlü gelmemektedir. Neden gelsin ki? Ne demek istediğimi biraz açalım.

Bildiğiniz gibi çocuklarımız küçükken yaptıkları hareketlerle ben zekiyim diye kendini gösterir. Bu yüzden her anne-baba haklı olarak çocuğunu çok zeki olarak görür. Yakındıkları tek şey, zeki olmasına rağmen çocuklarının ders çalışmamasıdır. Okul çağına gelmeden, zekalarıyla övündüğümüz, zeka fışkıran çocuklarımızı okullu yaptıktan sonra çoğu zaman tanıyamıyoruz. Bu o çocuk mu diye zaman zaman iç geçiririz. Çocuklarımızı başarısızlığa gark eden ergenlik, arkadaş kurbanı, TV izleme, internet, dijital oyunlar, sık sık öğretmen değişimi, müfredatın ağırlığı, ders yükü, eleme(kalma) usulünün kaldırılması, sınav sistemi vs farklı nedenlerin yanında belki de göz ardı ettiğimiz en büyük neden, çocuğumuzun lisede yanlış alan seçmesi ya da seçtirmemizdir.

Lisede alan seçme bir kaç yıldır kaldırıldı. Halihazırda öğrenci alana kaynaklık eden dersleri seçiyor. Resmen alan olmasa da fiilen alanlar yaşıyor: Fen Bilimleri, Türkçe-Matematik, Sosyal Bilimler, Yabancı Dil alanları gibi.

Her çocuğun kabiliyeti farklı farklıdır: Kiminde sayısal zeka, kiminde sözel zeka olduğu gibi, bazısının el becerisi, bazısının görselliği, bazısının kulağı... vs ön plana çıkar. Bu kadar farklı kabiliyetlerin çoğunun tek alana yöneldiğini/yönlendirildiğini görüyoruz.

Okullarda 10.sınıfı bitiren öğrencilerin çoğu sayısal alana kaynaklık eden Fizik, Kimya, Biyoloji, Matematik ve Geometri derslerini seçtiklerini görüyoruz. Az sayıda TM alanını seçmiş öğrenci görürüz. Yabancı dil ve sosyal bilimler alanının ise esamesi okunmaz. Bu çocukların hepsi sayısal zeka mı acaba? Sanmıyorum. Türkiye'de vatandaşın gönlünde yatan doktorluk, mühendislik gibi bölümleri okumak için sayısalı seçmek, sayısal derslerden başarılı olmak gerekiyor. İşte bu sebeple aileler ve çocuklarımız kendi yeteneklerinden ziyade farklı zekaya hitap eden bir zeka türünü seçiyor. Öğrenci sevmediği dersi/dersleri başaracağım diye dokuz doğurur. Zorla sınıf geçer. Lise bitince de mevcut kapasitemiz, başarı kapısını bir türlü aralayamıyor.

Biz ne yaptık diye düşünüp öz eleştiri yapacağımız yerde, hepimiz suçlu avına çıkarız. “Okul iyi değildi zaten, hele öğretmen anlatamıyordu, çocuğumun geleceğiyle oynadılar.” Şeklinde serzeniş ve suçlamaları duyarız. Çocuğumuz başarılı olmuşsa soluğu eski adıyla dershane ve etüt merkezlerinde alırız. “Hocam çok emek sarf ettiniz. Size minnettarız” diye...

Çocuklarımızın başarabileceği alanlarda görevini severek yapması için tüm veliler ve öğretmenler olarak önce çocuğumuzun zeka seviyesini, ilgi alanlarını tespit etmek gerekiyor. Ardından da iyi bir seçimle çocuğumuzun geleceğini kurtarabiliriz. 24/11/2015

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde