Ana içeriğe atla

Görünmez telefon kazaları

-Alnın sarılı, hayırdır?
-Bir görünmez kaza.
-Geçmiş olsun. Nasıl oldu?
-Yürürken elektrik direğine vurdum.
-Gece miydi?
-Hayır, güpegündüz, görünmez kaza işte.
-Görmedin mi kaldırımdaki direği?
-Önüme bakıyordum.
-Mübarek, yürürken öne bakılır mı?
-Cep telefonuna bakıyordum.
-Cep telefonunun neyine bakıyordun?
-Face'e bakıyordum.
-Seninki görünmez kaza falan değil. Güpegündüz intihara teşebbüs. Başına geleceği belliydi. Ama ucuz kurtulmuşsun.
-Niye ki?
-Yürürken face'i takip etmek... Olacak şey mi?
-Ama bildirimlerime bakıyordum. Önemliydi.
-Anlaşıldı. Canından daha önemliydi değil mi? Ama böylesi bin nasihatten daha iyidir.
-Görünmez kaza işte.
-Direk sana düşseydi eh diyelim. Ama sen direk direği nişanlamışsın. Ama ben bekliyordum bunu.
-Nasıl bildin?
-Geçen gün bana misafirliğe geldiğinde daha yüzüme bakmadan, ben sana hoş geldin demeden benden evin internet şifresini istedin. Nice sonra çayın bile soğudu gittiydi. Çünkü sen internetin bağımlısı olmuşsun. Yine de ucuz atlatmışsın. Çok geçmiş olsun.


***


-Size de geçmiş olsun. Ayağın sarılı. Seninki nasıl oldu?
-Karşıdan karşıya geçerken araba çarptı.
-Görmedin mi?
-Yok.
-Araba sesini duymadın mı?
-Hayır.
-Adam sana korna çalmamış mı?
-Söylediğine göre çalmış, şahitler de korna çaldı dedi.
-Gördüğüm kadarıyla kör ve sağır değilsin.
-Sorma ya elimde telefonla oyun oynuyordum.
-Allah hayrını versin. Ya kulağın?
-Kulağımda da kulaklık vardı. Müzik dinliyordum.
-Şimdi bol bol yatakta müzik dinler, oyun oynarsın artık. 25/11/2015

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde