Ana içeriğe atla

Bitmeyen sorunumuz: İnsan

İlk kan abi Kabil'in kardeşi Habil'i öldürmesiyle aktı. Akmaya görsün durmak bilmedi. Bireysel başlayan kavga, kitlesele dönüştü. Hem de oluk oluk akıyor. Akıtan da hem cinsi. Sanki atar damarımız patladı.

Gözünü toprak doldurasıca insan, "Eşref-i mahlukat" sıfatını ve onurunu taşıyamadı. Vampirlere, kan içicilere, tüm hayvanata taş çıkarırcasına "Esfel-i safilin" derecesine inmek için uğraştı, didindi. Hep kendi mutluluğunu hemcinsinin mutsuzluğunda aradı. Hâlâ da aramaya devam ediyor. Araya araya bulacak belasını. Genetiğinde var; kıskançlık, haset, kan akıtma. Nedense genimizde bulunan Habil ve Kabil genlerinden Kabil'i seçtik. 


Nihayetinde atamız ne Adem ne Nuh ne İbrahim ne de başkası. Atamız Kabil. Bakmayın hepimiz kardeşiz, hepimiz Adem'deniz, hepimiz bilmem neyiz dediğimize. Birbirimizi kandırmayalım. Haydi hep beraber "Hepimiz Kabil'iz" diyelim.

İnsanlık mertebesine çıkamadık hâlâ. Beşer safhasını geçemedik. Hayvanlar bile kış uykusuna yatar. Acıkınca yaşamak için familyasına zarar verir. Karnı doydu mu, ormanın en beyefendi hayvanı olur. İnsanda ise ne kış uykusu var ne de dinlenme. İş yapmaktan aciz insanoğlu hemcinslerini yok etmek için var gücüyle mücadele ediyor. Hayvanattan daha aşağı derekeye indik.

İnsan iki Dünya savaşı yapmış, milyonlarca insanın kanına girmiş, şimdi de 3. Dünya savaşının fitilini ateşledi. Tarihi, sonrakiler yazacağı için son savaşın daha adı verilmedi. Asya'dan Afrika'ya varıncaya kadar savaşın olmadığı ülke yok maalesef. Terörü, bombalamaları saymıyorum bile. Hiç bir gün geçmiyor ki insan kanı akmasın. Savaşlar Ramazan aylarında bile devam ediyor. Cahiliye Arapları bizden kat kat daha iyiymiş. Onlar en azından Haram aylarda kan akıtıp savaş yapmazlardı.

Yaşanmaz hale getirilen bu dünyanın birinci sorumlusu insandır. İnsan nesli bitmeden bu dünyada huzur olmayacak. Başka sorumlu aramaya gerek yok. Bu gidişle kıyameti de biz koparacağız.

Hâlâ ibret almak yok mu, ey insanoğlu? Neyi paylaşamadınız yâhû!... 25/11/2015

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde