Ana içeriğe atla

Kadının Beyanı Meselesi ve Şiddet (1)


Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’nın “Delil olmaksızın kadının beyanı esastır” sözü üzerine kıyamet koptu. Hurra hep beraber Aile Bakanını topa tutmaya başladık. Halbuki Bakanın söylediği 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve kadına Dair Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun 8. maddesinin 2. ve 3. fıkralarına dayanıyor. Kanunu eleştirebilir, yerden yere vurabiliriz. Ama Bakanın üzerine giderken insaflı olmakta fayda var. Zira Bakan, Kanun maddesine atıf yapmıştır.

Önce ilgili Kanun maddesine bir bakalım:
MADDE 8 – (2) Tedbir kararı ilk defasında en çok altı ay için verilebilir. Ancak şiddet veya şiddet uygulanma tehlikesinin devam edeceğinin anlaşıldığı hâllerde, resen, korunan kişinin ya da Bakanlık veya kolluk görevlilerinin talebi üzerine tedbirlerin süresinin veya şeklinin değiştirilmesine, bu tedbirlerin kaldırılmasına veya aynen devam etmesine karar verilebilir.
(3) Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaz. Önleyici tedbir kararı, geciktirilmeksizin verilir. Bu kararın verilmesi, bu Kanunun amacını gerçekleştirmeyi tehlikeye sokabilecek şekilde geciktirilemez.

Diğer maddelerine bir göz attığımızda Kanun’un, baştan sona aileyi ve kadını korumaya yönelik olarak iyi niyetle hazırlandığı görülecektir. Çünkü mevzubahis edilen toplumun en küçük temel taşı olan ailedir. Elbette korunmalıdır. Pekiyi bu Kanun çıktı çıkalı aile korunup kadına şiddet önlenmiş midir? Aile bir arada tutulmuş mudur? Eldeki verilere göre boşanan ve parçalanan aile sayısı daha da artmış ve kadın sürekli şiddete maruz kalmaktadır. 

TV'lerde her ne kadar sadece kadına şiddet ön plana çıkarılsa da bu ülkede kadınlar kadar olmasa da erkekler de şiddet görmektedir. Bakmayın erkeğe şiddetin haber konusu edilmediğine. Bu ülkede hangi bir erkek "Ben eşimden dayak yedim, beni koruyun" diye polise, mahkemeye şikâyet dilekçesi verebilir? İkinci evliliğini yapan, tanıdığım bir erkek bir gün beni aradı. Bir görüşelim dedi. Yanına gittim. Eve gidemiyorum, nasıl gideceğim dedi. Sebebini sorduğumda "Eşinin kendisini dövdüğünü, bunun üzerine ne olur ne olmaz, ileride elinde bir belge olsun düşüncesiyle hastaneye gider, üç gün darp raporu alır. İfadeye gelmesi için eve polis gelince evde çıngar çıkar. Niyetinin şikâyet olmadığını ve kendisini dışarıya attığını" söyledi. Kendisine şikâyetçi olmamasını söyledim. Türkiye'de kadın dayağı pek ayyuka çıkmasa da maalesef tek tük de olsa oluyor.

O zaman adını koyalım bu işin. Bu ülkede şiddet genlerimize işlemiş. Sorunlarımızı dayakla çözme yoluna gidiyoruz. Kimin gücü kime yetiyorsa hıncımızı şiddet yoluyla alıyoruz. Erkek güçlüyse hanımını, hanımı güçlüyse kocasını dövüyor.

Şiddet olaylarını önlemek için 6284 Sayılı Kanun'da olduğu gibi kanunlara ihtiyaç duyuluyorsa keşke bu Kanunun adı "Ailenin Korunması ve Aile Fertlerine Dair Şiddetin Önlenmesine Dair" olsaydı daha iyi olurdu. İçerikte sadece kadının beyanı yerine "Delil ve belge olmaksızın kişilerin veya aile fertlerinin beyanı esastır" cümlesine yer verilseydi bugün bu Kanun o kadar tepki çekmezdi. Çünkü bu Kanun bugün aileyi koruyacağı yerde Demokles'in kılıcı gibi aileler üzerinde tehlike saçıyor. Eğer bu iş kanunla olacaksa kadının beyanı kadar erkeğin de beyanı esas olmalı. Kısaca "Kişilerin beyanı esastır" diyelim. Aynı yastığa baş koyan kadın olsun, erkek olsun eşine iftira attığı ortaya çıkarsa cezalandırılma yoluna gidilsin.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde