Bu konuda konunun bir başka
yönüne işaret etmek istiyorum. Aileyi korumak için çıkarılan bu Kanun,
hazırında ailenin temeline dinamit koyuyor. Birçok kadın dernekleri bu Kanuna
dayanarak yangına körükle gidiyor. Zamana yayarak aile içinde çözülmesi gereken
bir sorun savcılığa suç duyurusunda bulunmak suretiyle ailevi bir mesele umuma
mal oluyor. Her kafadan bir ses çıkıyor. Akıl veren verene. Çoğu zaman
inisiyatif ailenin elinden çıkıyor. Kocayı uzaklaştırma anlamında verilen
tedbir kararı daha büyük kavgalara, ailelerin parçalanmasına, hatta yaralama ve
öldürmeye kadar gidebiliyor. Bu konuda önerim, taraflar ilk önce kol kırılır,
yen içerisinde kalır babından Nisa süresinin 34 ve 35.ayetlerini
uygulamalarıdır. “…(Evlilik
yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt
verin, onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez de
mecbur kalırsanız) onları (hafifçe) dövün. Eğer itaat ederlerse, artık
onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah, çok yücedir, çok
büyüktür. Eğer karı-kocanın arasının açılmasından endişe ederseniz, erkeğin
ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin. İki taraf
(arayı) düzeltmek isterlerse, Allah da onları uzlaştırır. Şüphesiz Allah,
hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdardır.(Diyanet meali)
Nisa
34 ve 35. ayetlerde Allah ailenin devamı için dört tane yol gösteriyor. Bunlar:
1-öğüt vermek, 2-yatakları ayırmak, 3-dövmek(evi terk etmek), 4-kadın ve erkek
tarafından arayı düzeltmesi için sözü dinlenir birer hakem tayin edilmesidir.
Benim bu ayetten anladığım iş boşanmaya gitmeden önce iç hukuk yollarının
tüketilmesi gerekmektedir. Birbirinin devamı olan bu iki ayet, aileyi bir arada
tutmak için adeta dokuz doğuruyor. Bu ayetleri burada zikredince bazılarımız
biz şiddeti reddederken, şiddete nasıl çözüm yolu buluruz derken ayetin üçüncü
seçeneğinde dövmeye işaret ediliyor. Yağmurdan kaçarken doluya tutulduk
diyebilir. Böyle düşünenlerin sayısı da az değil. Hatta bu ayeti çoğu Müslüman
yumuşak karnımız olarak görür, kolay kolay bu ayeti dillendirmemek için
çırpınır. Maalesef bu ayet başta Müslümanlar olmak üzere çoğu insanımız tarafından
hakkıyla anlaşılamamıştır. Çünkü ayetleri bir bütün olarak ele almaktan ziyade
“ dövme” anlamı verdiğimiz “fadribû” ile ifade edilen kelimede takılıp
kalıyoruz. Ondan sonra “Efendim! Hafifçe vurmak lazım, Peygamberimiz eşine bir
fiske bile vurmamıştır…“ şeklinde tevil yapacağız diye uğraşıp duruyoruz.
Ayette geçen “fadribû” fiilini dövme yerine “evi terk etme veya evden çıkarma”
anlamında kullansak dediğimiz zaman “Efendim! Tefsircilerin ekserisi bu fiile
geçmişten günümüze hep dövme manası vermişlerdir. Ayette dövmeden
bahsedilmektedir. Siz eski müfessirlerden daha iyi mi anlıyorsunuz? Onlar sizin
düşündüğünüzü düşünememişler mi? Sizin bu verdiğiniz anlam birilerine şirin
görünmek ve ayetin içini boşaltmak anlamına gelir” şeklinde bir eleştiriye muhatap
oluyorsunuz.
Niyetim
ayete istediğim anlamı vermek falan değil. Ayetin siyak ve sibakını göz önünde
bulundurursak yatakları ayırmanın ardından evi terk etme, evden çıkarma anlamı
ayet bütünlüğüne uygun gelmektedir. Aslında bu tercih ettiğim anlam çoğu kimse
tarafından tasvip edilmese de Anadolu kadınlarının çoğu, bilmeden 34.ayetteki
üçüncü tasarrufu eşiyle bir sorun yaşadığı zaman annesinin evine küs gitme
şeklinde uygulamaktadır. Yani evi terk ediyor. Kadın bir müddet baba ocağında
küs durduktan sonra ya kocası gider; eşinin gönlünü alır, evine getirir ya
kadın kendisi gelir veya kadının anne veya babası tekrar geri gönderir/getirir
ya da aile büyükleri araya girerek kadının terk ettiği evine geri dönmesi
sağlanır. Aile büyüklerinin araya girmesi de 35.ayette iki taraftan birer hakem
gönderilmesine uygundur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder