Ayette
geçen “fadribû” fiiline evden çıkarma veya evi terk etme anlamı vermem
bazılarınca zorlama bulunabilir. Bana göre zorlama falan değil. Bazıları da
ayette geçen bu fiili dövme anlamında kabul etmekle beraber “Araplar olur olmaz
eşlerini ilk etapta döverlerdi. Bu ayetle birlikte Allah dövmeyi, nasihat ve
yatakları ayırmanın ardından üçüncü aşamaya kaydırmış veya ötelemiştir”
açıklaması yapmaktadırlar. Bu açıklama da yabana atılır bir açıklama değil.
Gelin
“fadribû” fiilini bir de müfessirlerin çoğunun anladığı şekilde dövme olarak
ele alalım. Diyelim ki Allah burada açıkça dövmeden bahsetmiştir. Şayet bu
şekilde mana verirsek bile ayeti anlamamız yine zor olmayacaktır. Çünkü iki
ayeti bir anlam bütünlüğü içerisinde ele alırsak Allah’ın bu iki ayetle evlilik
müessesesinin devamını sağlamak için alternatif yollar önerdiğini anlamamız zor
olmayacaktır. Sanki Allah “Kullarım! Evlilik müessesini bozmadan önce
sorunlarınızı aranızda çözmek için önce nasihat yolunu seçin. Olmadı mı? Ayrı
yatın: Aynı evde iki yabancı gibi olun. Bu çözüm olmazsa gerekirse dövün,
dövüşün. Ama evliliği mutlaka devam ettirin. Şayet bu da çözüm olmaz ise üçüncü
şahıslar diyebileceğimiz aile büyüklerini hakem tayin edin, aranızdaki sorunu
düzeltmeye çalışsınlar. Bu da olmazsa ‘Allah’ın hoşlanmadığı boşanma yolunu’
seçin” demek istiyor. (Tabi neyi kastettiğini Allah bilir.)
Yazımı
uzattım biliyorum. Ama şunları da ilave etmeden geçemeyeceğim. Dayağı savunan
biri değilim. Sonra dayak için illaki onay verilmesi veya emredilmesi
gerekmiyor. Allah her şeyi yapın ama asla dövmeyin deseydi bu Müslüman toplumda
aile ilişkilerinde dayak yasak deyip şiddet olmayacak mıydı? Yasak olmasına
rağmen dayak maalesef yine olacaktı. Dün, bugün ve yarın eşine şiddet
uygulayanlar da Allah emretti veya ruhsat verdi. Bu yüzden eşimi dövüyorum”
diye eşine şiddet uygulamıyor. Beğensek de beğenmesek de şiddet insanın olduğu
yerde maalesef var. Bir başka husus anne ve babalarımız veya dede ve
ninelerimiz arasında hiç şiddet olmamış mıdır? Bence olmuştur, hem de
fazlasıyla. Ama hiçbir anne veya ninemiz eşim bana şiddet uyguladı diye
kocasına tedbir aldırma yoluna gitmedi ve aleme ilan etmedi. Belki küs
durdular, belki küs gittiler, içlerine attılar ama evliliklerini devam
ettirdiler. Her biri alıp başını gitseydi, mahkemeye başvursaydı bugün için
parçalanmamış aile kalmazdı. Dünün kavgayla başlayan evlilikleri mutlu bir
şekilde devam etmiş ve geçmişte yaptıkları hatayla “Keşke elim kalkmasaydı”
diyerek yüzleşilmektedir. Yazımdan şiddeti savunduğum anlamı çıkmasın.
İstediğim bir durum tespitidir.
Gönül
ister ki evliliklerde asla şiddet olmasın, evlilikler başladığı gibi mutlu
sürsün. Sorunlar iletişim yoluyla çözülsün, kimsenin kimseye eli kalkmasın.
Temennileri uzatabiliriz. Ama şunu söylemeden geçemeyeceğim: Allah hiçbir
çocuğa parçalanmış aile nasip etmesin. Belki de en zoru bu. Bu işlere biraz da
arada kaynayıp giden çocuklarımızın gözüyle bakalım derim.
Ezcümle
Nisa 34.ayetini dayak ayeti olarak değil de ailenin korunması için tüm çabanın
gösterilmesi olarak ele alalım istiyorum. Kimse kusura bakmasın ama bu ayeti
salt dayak ayeti olarak ele alan ve bu şekilde anlamak isteyen kimseleri ben,
parmakla hedef gösterilen yere değil de parmağa bakmaya benzetiyorum. Çünkü
amaç parmak değil, parmağın gösterdiği yere bakabilmektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder