Ana içeriğe atla

Kadının Beyanı Meselesi ve Şiddet (3)


Ayette geçen “fadribû” fiiline evden çıkarma veya evi terk etme anlamı vermem bazılarınca zorlama bulunabilir. Bana göre zorlama falan değil. Bazıları da ayette geçen bu fiili dövme anlamında kabul etmekle beraber “Araplar olur olmaz eşlerini ilk etapta döverlerdi. Bu ayetle birlikte Allah dövmeyi, nasihat ve yatakları ayırmanın ardından üçüncü aşamaya kaydırmış veya ötelemiştir” açıklaması yapmaktadırlar. Bu açıklama da yabana atılır bir açıklama değil.

Gelin “fadribû” fiilini bir de müfessirlerin çoğunun anladığı şekilde dövme olarak ele alalım. Diyelim ki Allah burada açıkça dövmeden bahsetmiştir. Şayet bu şekilde mana verirsek bile ayeti anlamamız yine zor olmayacaktır. Çünkü iki ayeti bir anlam bütünlüğü içerisinde ele alırsak Allah’ın bu iki ayetle evlilik müessesesinin devamını sağlamak için alternatif yollar önerdiğini anlamamız zor olmayacaktır. Sanki Allah “Kullarım! Evlilik müessesini bozmadan önce sorunlarınızı aranızda çözmek için önce nasihat yolunu seçin. Olmadı mı? Ayrı yatın: Aynı evde iki yabancı gibi olun. Bu çözüm olmazsa gerekirse dövün, dövüşün. Ama evliliği mutlaka devam ettirin. Şayet bu da çözüm olmaz ise üçüncü şahıslar diyebileceğimiz aile büyüklerini hakem tayin edin, aranızdaki sorunu düzeltmeye çalışsınlar. Bu da olmazsa ‘Allah’ın hoşlanmadığı boşanma yolunu’ seçin” demek istiyor. (Tabi neyi kastettiğini Allah bilir.) 

Yazımı uzattım biliyorum. Ama şunları da ilave etmeden geçemeyeceğim. Dayağı savunan biri değilim. Sonra dayak için illaki onay verilmesi veya emredilmesi gerekmiyor. Allah her şeyi yapın ama asla dövmeyin deseydi bu Müslüman toplumda aile ilişkilerinde dayak yasak deyip şiddet olmayacak mıydı? Yasak olmasına rağmen dayak maalesef yine olacaktı. Dün, bugün ve yarın eşine şiddet uygulayanlar da Allah emretti veya ruhsat verdi. Bu yüzden eşimi dövüyorum” diye eşine şiddet uygulamıyor. Beğensek de beğenmesek de şiddet insanın olduğu yerde maalesef var. Bir başka husus anne ve babalarımız veya dede ve ninelerimiz arasında hiç şiddet olmamış mıdır? Bence olmuştur, hem de fazlasıyla. Ama hiçbir anne veya ninemiz eşim bana şiddet uyguladı diye kocasına tedbir aldırma yoluna gitmedi ve aleme ilan etmedi. Belki küs durdular, belki küs gittiler, içlerine attılar ama evliliklerini devam ettirdiler. Her biri alıp başını gitseydi, mahkemeye başvursaydı bugün için parçalanmamış aile kalmazdı. Dünün kavgayla başlayan evlilikleri mutlu bir şekilde devam etmiş ve geçmişte yaptıkları hatayla “Keşke elim kalkmasaydı” diyerek yüzleşilmektedir. Yazımdan şiddeti savunduğum anlamı çıkmasın. İstediğim bir durum tespitidir.

Gönül ister ki evliliklerde asla şiddet olmasın, evlilikler başladığı gibi mutlu sürsün. Sorunlar iletişim yoluyla çözülsün, kimsenin kimseye eli kalkmasın. Temennileri uzatabiliriz. Ama şunu söylemeden geçemeyeceğim: Allah hiçbir çocuğa parçalanmış aile nasip etmesin. Belki de en zoru bu. Bu işlere biraz da arada kaynayıp giden çocuklarımızın gözüyle bakalım derim.

Ezcümle Nisa 34.ayetini dayak ayeti olarak değil de ailenin korunması için tüm çabanın gösterilmesi olarak ele alalım istiyorum. Kimse kusura bakmasın ama bu ayeti salt dayak ayeti olarak ele alan ve bu şekilde anlamak isteyen kimseleri ben, parmakla hedef gösterilen yere değil de parmağa bakmaya benzetiyorum. Çünkü amaç parmak değil, parmağın gösterdiği yere bakabilmektir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde