Sanırım ilkokul dört, beş veya Kur'an Kursunda öğrenciyim.
Haftalık pazar ihtiyacını gidermek için rahmetli babam pazara gitti. Giderken
de aldıklarını taşımama yardımcı olmam için yanında beni de götürdü. Babam gide
gide yaşım ve boyuma göre upuzun birisinin yanına vardı. Sarışın, sakallı,
başında hacı takkesi olan; çok ciddi görünümlü birinin yanına. Pazarcıydı ama
bir pazarcı için bu ciddiyet fazlaydı. Pazarcı dediğin malını satmak için
bağırır, çağırır, tekerleme yapar: "Malın iyisi burada, gel abla" falan
der.
Selam-sabah, hal-hatır, hoşbeşten sonra babam ve satıcı
sadede geldi. Şundan şu kadar, bundan bu kadar faslından sonra hesapla bizim
oğlan dedi babam. Pazarcı kafasından kısa bir hesapla 40 lira çıkardı hesabı.
Babam bana dönerek bir de sen hesapla bakayım dedi. Hayatım boyunca Matematiği
iyi olmayan ben, parmaklarım marifetiyle hesabı 39 lira buldum. 39 olacak
deyince görüntüsüyle hiddetli bir görüntü veren ciddiyet timsali pazarcı; şu,
şu kadar; bu, bu kadar; şu da şu kadar, bu da bu kadar, toplam etti 40 lira. Ne
biçim öğrencisiniz dedi kızarak. Pazarcıdan sonra kızma sırası babamdaydı. Sağ
olsun peşinci idi ve hiç ertelemezdi. Bana doğru dönerek başını salladı. Başını
sallaması demek kızması demekti. Pazardan evin ihtiyacını ben de nasibimi
alarak babamla birlikte evin yolunu tuttuk.
*
Yukarı Caminin önünde vakit namazı gelmeden, erkenden
camiye gelen cemaat, caminin önünde vaktin girmesini beklermiş. Beklermiş
diyorum. Çünkü bana bunu cemaatten biri anlatmıştı. Pazarda gördüğüm kişi
namaza gelirken eski gazetelerden önemli gördüğü yerleri bekleyenlere okuyayım
diye getirirmiş. “Ben okuyayım, siz dinleyin, bunlar önemli” dermiş. “Oku Hacı
Ağabey” derlermiş. Okuma biraz uzayınca dinleyenlerin dikkati dağılır, kendi
arasında konuşmaya başlayınca “Dinlemiyorsunuz” der, kızarmış. Herkes “Tamam,
dinleyeceğiz” dermiş tekrar. Dinler gibi yapma durumları da yokmuş. Çünkü aynı
anda okumayı keser “Nerede kaldım, söyle bakayım” diyerek sınava tabi tutarmış
cemaati. Bunu bilen cemaat okunan yerden bir yeri aklında tutar, sorunca
söyleyeyim derlermiş. O, okur, cemaat konuşmaya başladığı bir anda aynı anda
durarak “Nerede kaldım, söyleyin” demiş. Akıllarında tuttukları yeri
söylemişler. “Ooo, ben orayı geçeli ne oldu” dermiş.
*
Bir akşam damadının evine misafir oldum. Baktım o da
misafir damadının evinde. Büyümeme rağmen fazla konuşamadım. Çünkü ta küçüklüğümde
pazarda bana “Ne biçim öğrencisiniz” demesi hala aklımdaydı ve korkuyordum
ondan. Alabildiğine ciddi. Gördüğüm esnada hiç güldüğünü görmedim. Hayatta onun
kadar ciddi ve heybetli birini görmedim. İşte böyle biriyle aynı odada birlikte
yattım korka korka. Ne zaman uyuduysam “salaaah” sesi duydum. Duymamla kalkmak
bir oldu. Çünkü Ali Ağabey idi yanımdaki. Namı diğer Çirikçi Ali. Çirikçi
lakabını kim verdi, nasıl aldı, ne anlama geliyor bilmiyorum. Ama herkes onu
Çirikçi Ali olarak bildi.
*
Çirikçi Ali Ağabey 96 yaşında iken 22/12/2018 günü vefat
etti. Vefat ettiğini duyunca yukarıda anlattığım anılarım gözümün önüne geldi.
Maşallah koca ömrüne 96 yıl sığdırmış. İlerlemiş yaşına rağmen kendi işini
kendi görecek şekilde yaşamış, kimseye muhtaç olmamış. Böyle ömre can kurban!
İbadetine düşkün samimi bir Müslüman idi. Dünyanın bütün yükünü üzerine almış bir
görüntüsü vardı.
Allah rahmetiyle muamele etsin Ali Ağabey’e. Allah herkese
onun gibi kimseye muhtaç olmayacak ömürler nasip etsin. Ali Ağabeyin mekanı
cennet olsun, geride kalan yakınlarına sabırlar versin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder