Ana içeriğe atla

Çirikçi Ali Ağabey


Sanırım ilkokul dört, beş veya Kur'an Kursunda öğrenciyim. Haftalık pazar ihtiyacını gidermek için rahmetli babam pazara gitti. Giderken de aldıklarını taşımama yardımcı olmam için yanında beni de götürdü. Babam gide gide yaşım ve boyuma göre upuzun birisinin yanına vardı. Sarışın, sakallı, başında hacı takkesi olan; çok ciddi görünümlü birinin yanına. Pazarcıydı ama bir pazarcı için bu ciddiyet fazlaydı. Pazarcı dediğin malını satmak için bağırır, çağırır, tekerleme yapar: "Malın iyisi burada, gel abla" falan der.

Selam-sabah, hal-hatır, hoşbeşten sonra babam ve satıcı sadede geldi. Şundan şu kadar, bundan bu kadar faslından sonra hesapla bizim oğlan dedi babam. Pazarcı kafasından kısa bir hesapla 40 lira çıkardı hesabı. Babam bana dönerek bir de sen hesapla bakayım dedi. Hayatım boyunca Matematiği iyi olmayan ben, parmaklarım marifetiyle hesabı 39 lira buldum. 39 olacak deyince görüntüsüyle hiddetli bir görüntü veren ciddiyet timsali pazarcı; şu, şu kadar; bu, bu kadar; şu da şu kadar, bu da bu kadar, toplam etti 40 lira. Ne biçim öğrencisiniz dedi kızarak. Pazarcıdan sonra kızma sırası babamdaydı. Sağ olsun peşinci idi ve hiç ertelemezdi. Bana doğru dönerek başını salladı. Başını sallaması demek kızması demekti. Pazardan evin ihtiyacını ben de nasibimi alarak babamla birlikte evin yolunu tuttuk.
*
Yukarı Caminin önünde vakit namazı gelmeden, erkenden camiye gelen cemaat, caminin önünde vaktin girmesini beklermiş. Beklermiş diyorum. Çünkü bana bunu cemaatten biri anlatmıştı. Pazarda gördüğüm kişi namaza gelirken eski gazetelerden önemli gördüğü yerleri bekleyenlere okuyayım diye getirirmiş. “Ben okuyayım, siz dinleyin, bunlar önemli” dermiş. “Oku Hacı Ağabey” derlermiş. Okuma biraz uzayınca dinleyenlerin dikkati dağılır, kendi arasında konuşmaya başlayınca “Dinlemiyorsunuz” der, kızarmış. Herkes “Tamam, dinleyeceğiz” dermiş tekrar. Dinler gibi yapma durumları da yokmuş. Çünkü aynı anda okumayı keser “Nerede kaldım, söyle bakayım” diyerek sınava tabi tutarmış cemaati. Bunu bilen cemaat okunan yerden bir yeri aklında tutar, sorunca söyleyeyim derlermiş. O, okur, cemaat konuşmaya başladığı bir anda aynı anda durarak “Nerede kaldım, söyleyin” demiş. Akıllarında tuttukları yeri söylemişler. “Ooo, ben orayı geçeli ne oldu” dermiş.
*
Bir akşam damadının evine misafir oldum. Baktım o da misafir damadının evinde. Büyümeme rağmen fazla konuşamadım. Çünkü ta küçüklüğümde pazarda bana “Ne biçim öğrencisiniz” demesi hala aklımdaydı ve korkuyordum ondan. Alabildiğine ciddi. Gördüğüm esnada hiç güldüğünü görmedim. Hayatta onun kadar ciddi ve heybetli birini görmedim. İşte böyle biriyle aynı odada birlikte yattım korka korka. Ne zaman uyuduysam “salaaah” sesi duydum. Duymamla kalkmak bir oldu. Çünkü Ali Ağabey idi yanımdaki. Namı diğer Çirikçi Ali. Çirikçi lakabını kim verdi, nasıl aldı, ne anlama geliyor bilmiyorum. Ama herkes onu Çirikçi Ali olarak bildi.
*
Çirikçi Ali Ağabey 96 yaşında iken 22/12/2018 günü vefat etti. Vefat ettiğini duyunca yukarıda anlattığım anılarım gözümün önüne geldi. Maşallah koca ömrüne 96 yıl sığdırmış. İlerlemiş yaşına rağmen kendi işini kendi görecek şekilde yaşamış, kimseye muhtaç olmamış. Böyle ömre can kurban! İbadetine düşkün samimi bir Müslüman idi. Dünyanın bütün yükünü üzerine almış bir görüntüsü vardı.

Allah rahmetiyle muamele etsin Ali Ağabey’e. Allah herkese onun gibi kimseye muhtaç olmayacak ömürler nasip etsin. Ali Ağabeyin mekanı cennet olsun, geride kalan yakınlarına sabırlar versin.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde