Ana içeriğe atla

Biri Bana Kızmış... Çok da Tın!

Nasrettin Hoca bir gün elektrik direğinin şavkında sağına-soluna bakınarak bir şey arıyormuş. Görenler ne aradığını sormuş. Cevabı alanlar da hoca ile birlikte aramaya koyulmuşlar. Kimse bir şey bulamayınca "Hocam! Emin misin? Burada mı düşürdün" diye sorarlar. Hoca, bir başka yerde düşürdüğünü söyleyince "Be hocam! Başka yerde düşürdüğün burada aranır mı" derler. Hocanın cevabı, düşürdüğüm yer karanlık" olur. Bu fıkrayı duyunca her birimiz gülümseriz. Öyle ya, gülünmeyecek gibi değil. Hoca kaybettiği eşyasını aydınlık yerde arıyor.

İyi de fıkra yerinde ve zamanında anlatılır. Seninki de neyin nesi diyebilirsiniz. Bugün başıma gelen bir olay nedense bu fıkrayı aklıma getirdi. Ben bağlantı kurdum. Umarım siz de bu bağlantımı garipsemezsiniz. Kendi zümre arkadaşlarımın olduğu bir Whatsapp grubumuz var. Toplam 10 kişiyiz. Burada bizden istenen bir talebin altına bir cevap yazdım. Al sen bu cevaba okulun 99 kişiden oluşan whatsapp grubundan vebali boynuna diyerek cevap yaz. Yazılan cevaptan ziyade önü ve arkası olmayan, okuyanların bu ne demek diyebileceği bir cevap yazılan. Halbuki cevap verilecekse o gruba yazılır benim bildiğim. X grubundaki bir konu Y grubunda hiç alakası olmayan kişilerle paylaşılmaz. Paylaşılırsa ne olur? Nasrettin Hocanın yitiğini bir başka yerde aramasına benzer. Bu da amaca hizmet etmez, üzüm yemek hiç olmaz. Olsa olsa bağcıyı dövmek olur. Eğer amaç bir yanlış anlaşılmayı gidermek ise bunun yeri olayın geçtiği yerdir. Ha kendisi grupta olmadığı için yazamıyorsa -ki yazamaz- ya geçici olarak gruba eklenir, cevap verir ya gruptan aracı kıldığı kişiye vereceği cevabı söyler; bu şekilde yazmasını ister ya da uygun bir zamanda ilgili kişiyi çağırır, söyleyeceğini odasında söyler.

Bunların hiçbirini yapmayan bu arkadaşa özelden "Grupta olup biten bir yazının başka grupta önü arkası olmadan paylaşmasının uygun olmadığını ve kırılıp üzüldüğümü hatta bu yaptığının şık olmadığını ifade etmiş olmama rağmen bana "Söylemediği bir sözü kendisine itham etmemden dolayı esas benim şık ve etik davranmadığımı, kırgın ve kızgın olduğunu" içeren yazı yazdı. (Bereket, yazdığıma, yazdığım yerden cevap verdi, okul grubundan yazmadı. Birbirimize derdimizi anlatamasak da özelden cevap yazması bu konuda aşama kat ettiğimizi gösteriyor.)

Halbuki ben kendisini suçlayan bir şey yazmadım, kendisini de kastetmedim. Zira sözü hangi müdür yardımcısının söylediğini bilmiyorum. Yazdığım, "Öğlenci müdür yardımcılarının ricası: En azından son iki saat gelebiliyorlarsa diyorlar, çok sevineceklermiş." ricasına zümre başkanımızın geçen ay söylediğini "Hocam müsait olan arkadaşımız gelir. Daha önce de bu durumu kendi aramızda konuştuk. Bize söylenen, "Siz görevli izinlisiniz. O gün derslere giremezsiniz" demiş öğlenci müdür yardımcılarından biri" şeklinde yazmamdan ibaretti. Bu yazımda ne kendisinin ismi var ne de başkası. Beyefendi üzerine alınarak mantık yürütmüş ve tüm vebalini üzerime yıkmış. Canı sağ olsun! Çekecek çilemiz var ise çekeriz. Problem değil.

Şimdi gelelim bu arkadaşın beni şık ve etik davranmamakla itham eden ve kızgın olduğunu ifade eden sözlerine...

Bir konuda itham etmemek, şık olmak ve etik davranmak güzel bir şey. Zira olması gereken budur. Ama bana bu dersleri verecek kişi/lerin ilk önce kendilerinin etik davranması gerekmez mi? Bakalım siz etik bulabilecek misiniz?

 

1. Oturduğu koltuğa yazılı sınav puanıyla mı geldi yoksa mülakat yoluyla mı? Şayet yazılı puanına göre gelmişse oturduğu yer helâli hoş olsun. Şayet mülakatla gelmişse oturduğu koltuğun neresi şık, neresi etik? Kanun marifetiyle yardımcılıkları sona erdirilen kişilerin yerini işgal etmektedir bu durumda. Ki bu, kendisinden ziyade böyle ucube bir kanuna imza atan Meclisin ayıbıdır. Ama ben böyle bir durumda ayağı kaydırılan mutsuz insanların üzerine mutluluk kurmazdım. (91 en yüksek yazılı puanımla başladığım müdürlük serüvenim değişik okullarda 11 yıl görev yaptıktan sonra sona erdi. Hem eleyenlerin hem de dostlarımın ısrarı üzerine mülakatla müdürlük seçimine girdim ve verilen puan ile bir okula yeniden müdür olarak atandım. İçime sinmeyen bu sürece tepki göstererek 1,5 yıl sonra müdürlüğü bırakarak öğretmenliğe geçtim. Bundan dolayı kendisini ayıplamıyorum ama ben olsam böyle bir göreve talip olmazdım. Aldığım görevi de görev sürem sona ermemesine rağmen bıraktım, geldim. Bıraktıktan sonra ilçeden "Hocam! Sen bize danışmadan, bize haber vermeden bırakıp geldin, istiyorsan sana her zaman kapımız açık, boş yerler var, sana oralardan verelim" denmesine rağmen hayır dedim.)

2. Müdür yardımcıları Ek Ders mevzuatına göre 6 saat derse girmekle yükümlüdür, 2 saat değil. Böyle bir durum şıklık ve etikliğin ötesinde devleti zarara uğratmadır ve suçtur. (Müdür ya da yardımcılarının hiç derse girmemesini savunan biriyim. Ama bu konuda Bakanlar Kurulunun kararı var. Değişmediği süre içinde belirtilen kadar derse girilmelidir.)

3. Hükümet ve yetkili sendikanın toplu iş görüşmesinde aldıkları karara göre ikili öğretim yapan okulların idarecilerine haftada ikişer saat ek ders ödemesi yapılmaktadır. Yaz ve 15 tatili hariç. Bu karar alınırken ikili öğretim yapan okulların idarecileri emsallerine göre okulu erken açıp geç kapatmaları ve mesai fazlası çalışacakları göz önünde bulundurulsa gerek. Hak böyle iken eğer ikili öğretimden dolayı ikişer saat ücret yazıyorlarsa bu durumda idarecilerin bir kısmının sabah, diğer bir kısmının öğleye doğru gelmesi ne derece doğru ne derece şık ne derece etik! Mesela mesainin 11’den sonra başlaması herhalde etiklikten de öte başka bir şey.

4. Trump'ın twitter'dan ülke ve dünya yönetmeye kalktığı gibi bir okul veya kurumu sadece Whatsapp ile yönetmeye kalkmak ne derece doğru? Hızlı iletişim için kullanılması lazım. Ama buradan herkesi ilgilendiren genel açıklama ve duyurular yapılmalıdır. Tüm öğretmen ve personeli tek gruba hapsederek ilgili veya ilgisiz duyurular göndererek herkesi rahatsız etmek ne derece doğru? Sabahçı öğretmen ve öğrencisinin durumundan öğlenci öğretmene ne? Veya bu gruptan falan arkadaş odama gelebilir mi demeye ne demeli? Pekala bu arkadaşların Whatsappına mesaj gönderilemez mi? Veya Whatsapp sabahçı, öğlenci öğretmenler şeklinde ikiye ayrılamaz mı? Kendilerine bu teklif götürüldüğünde "Zaten haddinden fazla grup var, ne gerek var" denmiştir. Halbuki bölünse çok daha şık olurdu. Hızlı iletişim için kurulan bu Whatsapp grubundan birine "Şöyle diyen falan arkadaş" demek ne derece doğru? Bu arkadaşın ismi yok mu? Ayrıca özel görüşmek için kendilerine tahsis edilmiş odaları var. Pekala odalarına çağırıp mesele ne ise ilgili kişiyle konuşabilirler. Laf sokuşturmak, imalı yazmak, beddua etmek yaraşır mı bir idareciye? İdareci dediğin açık ve şeffaf olur, açık konuşur. Genel hatırlatmaları herhangi bir tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde yazar. 

5. İdareci dediğin okul dışındaki kurul, komisyon ve zümrelere okulundan bir öğretmenin ismini vereceği zaman ilgili öğretmene "Hocam bu konuda biz sizi düşünüyoruz" ya da şöyle bir yere ismini verdik" der. Çünkü etik ve şık olan budur. Öğretmen bir başka okuldan duymaz bunu. Ne olduğunu şaşırmaz.

6.Müdür yardımcısı dediğin sadece nöbetinde gelmeyen öğretmenin yerine doldurma yapıp yerinde oturmaz.  Nöbetçi öğretmenin görev yerinde olup olmadığını, okulda bir aksama var mı diye çıkar bir dolaşır. Herhangi bir nedenle görevini yapamayan, okula gelemeyen nöbetçi öğretmenin yerine görevlendirme yapar. (Bir yerde birden fazla nöbet tutuluyorsa oradaki nöbetçilerden biri boş olan bir yere kaydırılır. Ya da daha az riskli yerdeki nöbetçi buraya kaydırılır.)

7.Bir okul para-pul konusu başta olmak üzere gelir ve giderde şeffaf olur. Toplantıda veya üçer aylık dilimlerde gelir ve gider paylaşılır. Sadece Birlik toplantısında toplamdan bahsedilmez. Fazla çekiliyor diye okulun fotokopi işi öğretmenin üzerine yıkılmaz. Fazla çekiliyorsa idareci ne için vardır? Tedbirini alır, sınırlama getirir. Ama fotokopiyi öğretmenin üzerine yıkmaz. Para mı yok? Pekala sınıf bazında para toplattırılabilir. Ama her bir öğretmen dilenci gibi 50 kuruş, 1 lira toplamaz. Okulun parası olmasa diyecek yok. Parası yok ama fotokopileri öğretmene parayla çeken bir kişiyi çalıştırabiliyor. Merak ediyorum neresi şık bu yapılan tasarrufun?

8.Öğretmen ve öğrencilerin kokusunu alacağı şekilde okulda yemek pişirtip yemenin neresi doğru? Pekala kokusundan dolayı yemeğe özlem duyan öğrenci olabilir. Çünkü okulda bir evde 25 kişi kalan fakir öğrenciler var. (Bu arada burnum koku almaz. Beni rahatsız etmiyor. Ama rahatsız olanların olduğunu biliyorum.)

9. Bir branşta ne kadar ders yükü varsa bu ders yükünden idareci varsa Ek Ders menzuatına göre girmesi gereken 6 saati alır, gerisini branş öğretmenleri arasında eşit ve dengeli bir şekilde dağıtır. Öğretmenler "21 saatten fazla ders almak istemiyorum" şeklinde bir dilekçe vermediği müddetçe geriye kalan ders yükü öğretmenler arasında dağıtılır. Kimseye sorulmadan bir idareciye isteğe bağlı 6 saat daha ilave verilmez.

Niyetim birilerinin cemaziyelevvelini dökmek değil. Zira bu benim mizacıma ters. Ama birileri bana ahlaki ve etik değerlerden bahsederse bunları yazmayı boynumun borcu bilirim. Bana şıklıktan bahseden ilk önce kendisinin şık olması ve etik değerlere uyması gerek. Kafalarını kumdan çıkarıp etrafına özellikle kendisine bakmasında fayda var.

Değmeyen bir konu için uzattım. Allah beni affetsin! Bana bir faydası oldu. Kaç gündür yazma isteğim yoktu. Dert edinince elim açıldı. Kendisine bu vesileyle teşekkür ederim. Rabbim ona, bana ve cümlemize selamet versin. 25/12/2018

 

 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde