Ana içeriğe atla

Babaları Kızdırmaya ve Gönül Koydurmaya Hiç Gelmez! *


Trabzon'un Şalpazarı ilçesinde bir baba, 1975 yılında sıfır olarak aldığı kamyoneti üç oğluyla birlikte dört yıl çalıştırdıktan sonra oğullarına kızarak kamyoneti garaja kilitler. Bir daha ne kendisine ne de oğullarına yar eder. Kamyoneti garaja kilitledikten dokuz yıl sonra her fani gibi  baba da vefat eder. 

Kamyonetin akıbetini sorarsanız, kamyonet babanın garaja koyduğu gibi 39 yıldır garajda bekliyor. O zamandan bu zamana oğulları da el sürmemiş ya da sürememiş. Her şeyi orijinal aracın kaportası ve lastikleri çürümüş. Bugün garajdan çıkarılamıyor. Çünkü garaj yolun epey üstünde kalmış.

Nice sonra garajda bir kamyonun olduğu evlatlarının aklına gelmiş olmalı ki şimdi evlatları, kamyonu antika fiyatına satmak istiyor. Bakalım alıcı bulabilecekler mi? Satın alan ne fiyat verecek? Haydi bir talipli çıktı diyelim, bu kamyonet bu garajdan nasıl çıkarılacak? Bekleyip göreceğiz.

Zaman zaman basında çıkan haberlerden ilginç bulduğumu bu şekilde yazı konusu edinirim. Bu haberi de aynı minvalde gördüğüm için ele aldım.

Şimdi gelelim baba ve oğulları arasında cereyan eden kamyon meselesine. Gerçi dört yıl boyunca birlikte çalıştırdıkları kamyonet ile ilgili ne sorun çıktı da baba kamyoneti garaja hapsetti, bunu bilmiyoruz. Belki de kamyoneti sen süreceksin, ben süreceğim diye kendi aralarında anlaşamadılar. Ama içeriğini bilmediğimiz bu konudan çıkardığım sonuç, baba kızdırmaya gelmez. Kızdırdığımız zaman ne olur? Kamyonet meselesinde olduğu gibi baba, kamyoneti oğulları da olsa kimseye yar etmez. Bu durum mantıklı bir şey mi? Değil elbet! Ama anladığım kadarıyla baba, evlatlarına sadece kızmakla kalmamış, aynı zamanda gönül de koymuş. Tabir yerindeyse pireye kızıp yorganını yani kamyonetini yakmış. Sıfır arabayı ne satmış ne de oğullarına verip alın sizin olsun demiş.

Kamyoneti garaja hapsederek hem kamyoneti, hem kendisini, hem de oğullarını cezalandıran bu babanın yaptığı, günümüz baba-evlat ilişkilerine ibret olması lazım. Çünkü bugün ilişkiler kamyonetin alındığı 1975 yıllarına oranla çoğunlukla menfaate dayanıyor. Aralarında çıkar devam ettiği müddetçe akrabalık ve aile ilişkisi devam ediyor, yoksa herkes başını alıp çekip gidiyor. Gerçi günümüz ilişkilerinin devamı için genelde anne ve babalar taviz verir, gönül koymuşsa içine atarlar. Kırgın da olsa hiçbir şey olmamış gibi davranırlar. Kamyonetin sahibi baba gibi kimse inadım inat, dediğim dedik demiyor. Burada tipik bir Karadenizli inadı var gördüğünüz gibi. Ama baba ne düşündü, taşındı da bu yola başvurdu bilmesek de baba böyle yaparak sanki “Baba parasıyla sağda-solda çaka satmayacaksınız; benim paramla, benim kamyonumla birbirinizle kozunuzu paylaşmayacaksınız. Gidin adam gibi sıfırdan başlayın, işinizi kurun, evinizi-barkınızı alın, ben yaşadığım müddetçe hazır yiyici olamayacaksınız, kendi ayaklarınız üzere duracaksınız” demiş olmalı ki çocukları, başlarının çaresine bakmışlar. Bugün her birinin arabası varmış, bu kamyonete de ihtiyaçları yokmuş. En iyisini yapmış sanki bu baba. Çocukları, hayata nasıl tutunmaları gerektiğini bu vesileyle öğrenmiş oldular. Bugün baba ve oğulları kamyon meselesiyle anılmış olsa da bu babanın evlatlarına bıraktığı en güzel miras, antika kamyonetten ziyade evlatlarının kendi ayakları üzerine durmalarını sağlamak olmuş sanırım. Yani onlara hayatı öğretmiş.

Hâsılı anne ve babalar hatalı bile olsalar evlatların ebeveynlerini anlamaya çalışmaları çok iyi olacaktır. Çünkü bugün sana, yarın bana demek lazım. Zira hepimiz yarının anne ve babası olacağız.

* 12/12/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde