Ana içeriğe atla

Asgari Ücretliye İnsanca Yaşayabileceği Bir Ücret Tespiti Yapılmalı! *


Beş işçi, beş işveren, beş de devlet temsilcisi olmak üzere toplam 15 kişiden oluşan Asgari Ücret Komisyonu 6 Aralık'ta ilk toplantısını yaptı. Belli aralıklarla bir araya gelecek olan komisyonun aralık ayının son haftasına kadar vereceği karar Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra kesinlik kazanacak. Bu karar gereğince 7 milyon asgari ücretle çalışan işçi 2019 Ocağından itibaren yeni orandan zamlı maaşlarını alacak.

İki yılda bir toplanan Asgari Ücret Komisyonu, toplanmadan önce başta işçi kesimi olmak üzere birçok kesim tarafından büyük bir beklenti içerisine girilir. Acaba bu defa iyi bir ücret tespiti yapılır mı umudu taşınır. Bu yıl toplanacak komisyondan işçinin beklediği bir müjde çıkar mı? İşveren temsilcilerinin "Asgari ücret tespiti için bu yılın enflasyon rakamlarını değil de 2019 yılı yılsonu hedeflenen enflasyonunu hesaba katalım" tekliflerini yaptıklarını göz önüne alırsak bu Asgari Ücret Komisyonundan iyi bir ücretin çıkmayacağını anlamak için müneccim olmaya gerek yok. Anladığım kadarıyla işçinin bir umut bu sene belki olur beklentisi bir başka bahara kalacak görünüyor. Çünkü işveren temsilcileri "Eylül ayından itibaren kalkan yüz liralık devlet desteği için şimdiden kendilerine yüz de beş bir yük getirdiğini" açıkladıklarına göre komisyonda işveren temsilcileri kılı kırk yaracak, işçiye nasıl vermeyiz hesabı yapacaklar. Görülen o ki yüzde yirmi-yirmi beşlerde dolaşan enflasyon oranı kadar bile  bir iyileştirme düşünmüyorlar.

İşveren temsilcilerinin açıklamalarına işçi temsilcileri de "Asgari ücret en az 2000, 2500, 2800 lira olmalı" açıklamaları yapıyorlar.

İşçi ne isterse istesin ipin ucu işveren temsilcilerinin elinde. Şimdi böyle, geçmişte de böyleydi. Bu komisyon dağılımıyla ve bu bakış açısıyla bu komisyondan işçiye insanca yaşayabileceği bir ücret maalesef çıkmayacak. Bence işçi temsilcileri bu ortamda hiç teklif telaffuz etmesin. Sadece yapacakları "2018'de bir işçinin aldığı net 1603 lira ile siz işverenler bir ay değil, bir hafta geçinebilirseniz biz sizden  bir kuruş zam istemeyeceğiz" demeleridir. 

Ben işveren falan değilim ama bir işveren olsaydım işçime insanca yaşayabileceği bir ücreti layık görürdüm. Daha doğrusu kendimi bir empatiye tabi tutar: "Ben işçime vereceğim bu zam veya maaş ile kendim bir ay geçinebilir miydim" derdim. Ortalama kiraların 1000 lira olduğu günümüzde 1603 lira alan bir işçi dört kişilik ailesini nasıl geçindirir, bir ay boyunca ne yer ne içer, ay sonunu nasıl getirir? Bu işçilere yüzde elli zam bile versek değişen ne olur? 

Devletiyle, milletiyle ve işvereniyle işçiye verirken oran hesabı yapmadan insanca yaşayabilecekleri bir rakamı telaffuz etmemiz lazım. Bugün bu ülkede üreten, üretirken sırtı terleyen, aldıklarından fazlasını katma değer olarak veren bu emekçilere vermeyip de kime vereceğiz? İşimizi, işyerimizi, makinemizi, yani geleceğimizi teslim ettiğimiz bu gariban kesime vermekten  niçin kaçınıyoruz? Unutmayalım ki çalıştırdığımız işçiyi memnun edersek bu işçi bize fazlasıyla kazandırır, malımıza mal katar. Aramızda toplumsal barışa katkı sağlamış oluruz.

Haydi işverenler! Şu kadar verirsek maliyetler şu kadar artar, enflasyon azar hesabını bir tarafa bırakın, elinizi vicdanınıza koyun, işçimize insanca yaşayabileceği bir ücret takdir edin.

* 07/12/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde