Ana içeriğe atla

Sorumluluk Sahibi Olanlar Soğukkanlılığı Elden Bırakmamalı!


Toplum, yerinde ve zamanında inisiyatif alan, taşı gediğine koyan, sözünü budaktan esirgemeyen korkusuz, laf ile beraber iş yapan, hizmet ehli kişileri sever ve sayar. Sevip saydı mı sırtında taşır, el üstünde tutar, bazı hatalarını görmezden gelir, içine sinmese de anlamaya çalışır.

Toplumun bu değer verdiği kişi, bir zaman gelir; ulu orta, olur olmaz her şeye karışmaya başlar, dengi bile olmayan kişilere cevap vermeye başlar, önüne gelene kızmaya ve had bildirmeye başlarsa toplum, sevmeye devam etmekle beraber bir rezerv koymaya başlar. Bunu yapmamalı der. Çünkü tepki çekmeye başlar sözleri. Bu, soğuma işaretidir. Şayet bu kimse kendisine çeki düzen vermezse bu sevgi her geçen gün azalmaya yüz tutar. Birike birike kartopu haline gelir. 

Diplomaside bir devletin yaptığına cevap verilecek ve tepki gösterilecekse aynıyla cevap verilir, açıklamayı kimin yapacağı bilinçli olarak seçilir. Ülke içinde bir il başkanına cevap verilecekse il başkanı düzeyinde tepki verilir. Bir genel başkana bir şey denecekse genel başkan seviyesinde tepki gösterilir. Bir gazeteciye bir şey söylenecekse partili gazeteci karşısına çıkar. Bununla ilgili örnekleri çoğaltabiliriz. Ama muhatap gazeteci, televizyoncu, akademisyen, devlet memuru vs kişilere hep tek kişi yani en üst perdeden cevaplar verilir, tepki konursa garip karşılanır. Çünkü herkes dengiyledir. Davul bile dengi dengine çalar. Çünkü şartlar ve pozisyonlar eşit değildir. 

Devletin en tepesinde olup sorumluluk sahibi olanlar her şeyden önce ortamı yumuşatıcı açıklamalar yapar, toplumu germez, hedef göstermez ve soğukkanlı olur. İlla birinin yaptığına cevap verilecekse ilgili kişiye emir verilir, gerekli tepkiyi o kimse verir. Ama herkese bir kişi laf yetiştirirse yavaş yavaş ağırlığını kaybeder. İşte böylesi durumlarda kurmayları “Efendim cevabı biz verelim, siz kendinizi yormayın” diyebilmelidir. Yormayın dedim. Çünkü bu tür hareketler bir yorgunluğun işareti olabilir veya her şeyi en iyi ben bilirim, en iyi cevabı ben veririm, büyük-küçük herkese ben had bildiririm ya da kimseye güvenmemenin bir göstergesi olabilir. Kızgın bir adamın kükremesi de olabilir.

Bence bu tipler bu haliyle hem kendisine, hem liderliğini yaptığı harekete ve bu hareketin müntesiplerine yazık ediyor, ülkeye de yazık ediyor. Çünkü bu hareket bu ülkeye lazım! Tırnaklarıyla kazıyarak getirdiği hareketini de maalesef yavaş yavaş yok ediyor. Bu durum düşmanlarını sevindirirken dost ve sevenlerini de üzüyor. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde