8 Aralık 2018 Cumartesi

Bu Kur'an Nasıl Bir Kitap Böyle!


Erkeklerin çoğu özellikle eskiler askerlik anılarını anlata anlata bitiremezler. Benim kayda değer bir anım yok. Olanı da pek anlatmam. Başımdan geçen ilginç bir hatıratım var ki paylaşmak istiyorum.

93 yılında Burdur’da askerim. Botları ve asker elbisesini giyerek asker oldum. Niyetim “Mantığın bittiği yerde askerlik başlar” şeklinde ifade edilen kışla yasaklarından bahsetmek değil. Son yıllarda askerlik yapmak ne kadar kolaylaşsa da bazı yasaklar kalksa da askerlikteki yasaklar hac ve umredeki ihram yasaklarına benzer. Normal hayattaki serbestlik burada yasaktır. İhram yasakları bizim için Allah’ın koyduğu birer sınav. Askeriyenin yasaklarında ise çoğu zaman mantık aranmaz. “Namazdan önce askerlik gelir, gerekirse namaz geriye bırakılır… arazide namaz kılmayalım. Çavuşlar söyleyin bunlara burada namaz kılmasınlar…” şeklinde garip uygulamalara şahit oldum. Yine yemek duası yaparken bir askerin “Tanrımıza hamd olsun” yerine “Allah’ımıza hamd olsun” demesi üzerine bir üst rütbelinin duayı yenileterek ardından “Arkadaşlar içimizde Hristiyan olanlar da var, bunu yapmayalım” şeklinde bir açıklama yapması olaylara ne kadar basit yaklaştığının bir göstergesiydi bana göre. Sanki Hristiyan’ın Allah’ı başkaymış gibi!

Askerlik anılarına değinmeyeceğim demiş olmama rağmen konu askerlik olunca ister istemez giriyorsun gördüğünüz gibi. Neyse biz gelelim esas anımıza.

Askerlik sürem boyunca fırsat buldukça mescitte Kur’an okurdum. Cebimde de küçük Kur’an’ı hiç eksik etmedim. Mescit içinde veya dışında uygun zaman buldukça okudum. Hatta bu vesileyle yıllardır tekrarlamadığım hıfzımı askerde sağlamış oldum. Koğuşumda Afyonlu bir asker vardı. Sivil hayatta esnaflık yapıyormuş. Beni camide Kur’an okurken gören bu Afyonlu arkadaş bana bir gün “Kur’an okumayı bilmiyorum. Bana yardımcı olur musun” dedi. Olur dedim. Günlük fırsat buldukça elif-ba cüzünü okuduk birlikte. Kabiliyetli bir arkadaştı. Kısa zamanda Kur’an’a geçti. Bir ara bugün-yarın derken birkaç gün Kur’an okuyamadık birlikte. Daha doğrusu kendisini dinleyemedim. “Hocam kaç gündür bir türlü okuyamadık” şeklinde serzenişte bulundu. En üst katta koğuş nöbetçisiyim. İstersen oraya gel dedim. “Olur” dedi. Bir sayfa kadar o okudu, ben dinledim. Zaman zaman yanlışlarını düzelttim. Ardından arkadaş yatmaya gitti, ben ise nöbetime devam ettim.

Nöbet bitimi bir alt katta tıpkı benim gibi koğuş nöbetçisi olan aynı koğuştaki asker arkadaşım yanıma geldi. “Olmaz böyle şey, sizin yerinize benim adımı aldı komutan” dedi. Hayırdır ne ismi, ne oldu dedim. Başladı anlatmaya: “Siz yukarıda Kur’an okurken ben de lavaboda çoraplarımı yıkıyordum. Sesiniz de aşağıya kadar geliyordu. (Biz ne kadar kısık kısık okusak da betonarme bina yankı yapmış demek ki)  Giriş katın kapısında üst teğmen yanındaki çavuşa ‘Yukarıda Kur’an okuyanlar var. Git onların isimlerini al gel” dedi. Ben bunu duydum. Az sonra çavuş benim yanıma geldi. İsmimi sordu. Niye alıyorsun dedim. Komutan istedi dedi. İyi de ben bir şey yapmadım. Üstelik komutanın dediğini ben buradan duydum. Komutan yukarıdaki Kur’an okuyanların adını al-gel dedi. Sen benim adımı alıyorsun dedim. Çavuş, ‘Hayır senin adını istedi’ dedi. Baktım ikna olmayacak. İsmimi vermek zorunda kaldım, bu ne iş” dedi. Asker arkadaşım anlattı, ben ise güldüm bu duruma. Hem güldüm, hem de düşündüm. Çavuşa yanlış isim aldırtan vardı mutlaka! Kur’an bizi ele vermedi dedim.

Benim için vazgeçilmez askerlik anım bu işte. Sizinle paylaşmak istedim. Gerçekten bu Kur’an nasıl bir kitap böyle, be dostlar!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder