Ana içeriğe atla

Kur'an Ayetlerini Nasıl Değerlendiriyorum?


Tefsirci değilim, Kur'an-ı Kerim'in geneline hâkim değilim. İHL ve İlahiyat okuyarak -tabir yerindeyse- biraz mürekkep yalamış birisiyim. Tefsir başta olmak üzere dini ilimlerin herhangi birinde ihtisas yapmışlığım yoktur. Teşbihte hata olmasın, benim durumum tıbbın herhangi bir bölümünde uzmanlaşmamış pratisyen hekime benzer. Yani ben de tıpkı pratisyen doktor gibi dini ilimlerin her birinden tatmış ve aklımda kalan bilgi kırıntılarıyla düşünmeye çalışan ve konuşan birisiyim. Kendim hakkında bu kadar bahsetmem yeter. Sadede gelelim. Bugün yeterli donanıma sahip olsun veya olmasın herkesin din alanında konuştuğu bir ortamda haddim olmayarak kendimi kamberin yerine koyuyor ve bensiz olmaz diyorum. Cahil cesareti ne edeceksiniz? Yazdıklarım içerisinde yanlış görüşlerimden dolayı Allah beni şimdiden affetsin!

Malum bugünlerde "Kur'an’ın bazı ayetleri tarihselcidir veya tarih üstüdür" tartışması -pardon kavgası- var. Belden aşağı vurularak yapılan bu tartışmanın ne İslam'a ne de Müslümanlara faydası olmayacağını düşünenlerdenim. Ki bu tartışma hayra alamet değildir. 

Kur'an'ın bazı ayetlerinin tarihsel olduğu görüşüne katılmıyorum. Kur'an'ın her asra hitap edecek evrensel bir kitap olduğuna inanıyorum. Burada sorun Kur'an ayetlerini günümüze uyarlayamayınca veya açıklayamayınca ya tarihte kaldı diyoruz ya da "Bu ayeti falan ayet nesih etmiş, yani ayetin kendisi baki olmakla beraber hükmü kaldırılmış diyoruz. (Kavramlar farklı olsa da nâsih ve mensuh ile tarihselcilik aynı şeydir veya birbirinin ikiz kardeşidir bana göre) Bu iki görüşü de kabul etmeyip "Kur'an evrenseldir" dediğimizde de şayet bugün anlamakta zorlandığımız ve izah edemeyeceğimiz bir ayetle de karşılaşınca bu ayeti insanlardan kaçırmaya veya hiç gündeme getirmemeye çalışıyoruz. Sanki ayıplı bir mal gibi görüyoruz hâşâ! Bence Kur'an ayetlerine böyle bakmaktan ziyade ayetten Allah'ın neyi murat ettiğini, Allah’ın hangi ortam veya problemde sorunu çözmek için hangi ayeti gönderip nasıl çözdüğüne odaklansak, yani ayetin mantığını kavrasak daha iyi mesafe alır ve Kur'an’ı ve bugün anlayamadığımız ayetleri daha iyi anlarız diye düşünüyorum. Kelime ve cümlelere takılmadan Allah bize neyi gösteriyor diye  gösterilen hedefe odaklansak iyi bir iş çıkarmış oluruz. 

Ne demek istediğimi örneklendirirsem maksadımı daha iyi ifade etmiş olurum. Mesela "kadını dövme ayeti" diye bilinen ayeti ele alıp "Allah burada dövmeyi kastetti ama peygamber hiç hanımlarını dövmedi" veya "Yok, buradaki fadribû fiili dövmeyi kastetmiyor" diyeceğimize, bu ve devamındaki ayette Allah'ın evlilik müessesinin devamı için eşlerin neler yapmaları, hangi yolları takip etmeleri gerektiğinin yollarını açıklıyor desek Allah'ın muradını daha iyi anlamış oluruz. Yine İslam'da köle ve cariyelik şu ayete göre vardır veya yoktur diyeceğimize, Arap toplumunda bir realite olan kölelik ve cariyeliği Kur'an'ın kaldırmak için önce kölelere iyi davranma, ardından belli cezalar karşılığında azat etmeyi tavsiye ettiğini, peygamberin de bu konudaki uygulamalarını göz önünde bulundursak bu sosyal vakıayı İslam dininin kaldırmayı hedeflediği görülecektir. Ticari bir meselede ticaretin devamı için istenen iki şahit konusunda Allah'ın iki erkek şahit yoksa bir erkek ve iki kadın şahitlik yapabilir sözünü "Bu sadece ticarette böyle veya iki kadının şahitliği bir erkeğe eşittir" diyeceğimize Allah'ın ticaretin devamını istediğini, bunun için o günün toplumunda kabul görmeyen kadının şahitliğini sorunu çözmek için önerdiğini veya bir konuda uzman olmayanların şahitliği ile sahasında iyi olanın şahitliğini Allah eşit görmüyor, bugün kadın ticarette var ve iyi ise hala "Siz kadınlar ancak iki kişi olursanız şahitliğiniz kabul görür" demek, ayeti anlamamak veya anlamak istememek demektir. Kadın ve erkeğin miras oranını veya tartışmalı diğer konuları da aynı şekil ve çerçevede düşünürsek bence Kur'an'ı anlamada çok mesafe kat ederiz. Kısaca Allah bir konudaki sorunu nasıl çözmemizi istemiş, hangi yol ile çözmüş, biz bugün nasıl çözmeliyiz diye düşünüp olayın künhünü, illetini yakalamamız gerekiyor. Bence parmağa değil, parmağın gösterdiği hedefe odaklanmalıyız. Bu, Kur'an'ı değiştirmek değil; onu anlamaktır bana göre.

Kur'an, 23 yıl gibi bir zaman diliminde peyderpey inerken indiği toplumun problemlerini ele almış, çözüm yolları önermiştir. Çünkü problemi kucağında bulmuştur. Hayali bir kitap değildir. Ayakları yere basan bir kitaptır. Anlaşılmak ve tatbik edilmek için gelmiştir, anlaşılmaz kılınmak için değil. Sorun çözen bir kitaptır, sorun olan bir kitap değil. Reçetesi olan bir kitaptır o.

Benim bu konudaki âcizane görüşüm budur. İster katılır, ister katılmazsınız. Kur'an'ı anlamada bir de bu açıdan baksak ne kaybederiz? En azından tarihselci demeyiz veya bu ayeti günümüzde nasıl açıklarım diye yumuşak bir karnımız olmaz. 

Evet bu Kur'an anlaşılmayı bekliyor bizden. Allah bizi Kur'an’la hemhal olan, onu anlayan ve hayatına tatbik eden salih kullarından eylesin! 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde