Biri karşına çıkıp saçların dökülmüş ve ağarmış dediğinde
yaşlandık artık diyorsun. Hemen "Her yaşın ayrı bir güzelliği var"
cevabı alıyorsun. Sahi öyle mi, her yaşın ayrı bir güzelliği var mı?
Çocukluğu anladım, gençlik o biçim zaten, olgunluk çağı
diyebileceğimiz 35-50 yaş arasına da eyvallah diyelim. Ya sonrası? Sonrası
malum yaşlılık! Yaşlılığın neresinde güzellik var?
Şikayet değil elbet yazacaklarım. Fani bir varlık olarak
Rab Teala müsaade ederse bebeklik, çocukluk, gençlik, olgunluk ve yaşlılık
dönemlerini göreceğiz.
Yaşlılık, istenecek ve temenni edilecek bir durum değil.
Hoş istemesen de o gelip seni bulacak zaten.
Nedir yaşlılık? Ölümü gördüğün, iliklerine kadar her daim
hissettiğin ölüm kapında. Belirtileri; yüzün kırışması, saçların ağarması,
dişlerin çürüyüp dökülmesi, yeni suni dişlerin takılması, eskisi gibi
koşamaman, yürürken bile nefes nefese kalman, ayakları katlayamaman, gözlerinin
yakını görmemeye başlaması, kulağın az işitmesi, prostatının belirtileri, toplu
ulaşımlarda küçük ve gençlerin "Bey baba, gel buraya otur demesi",
çoluk-çocuğunun bakışlarından seni angarya gibi gördüklerini hissetmen,
alınganlıklarının artması, vücudunun değişik yerlerinde ağrı ve sızıların
artması, kireçlenmenin çoğalması, doğal dişleri kaybetmen dolayısıyla yediğin
ve içtiğinden zevk almamaya başlaman, yediğinin-içtiğinin dokunması, ilaç veya
ilaçlara bağlı olarak yaşamaya başlaman, akranlarının veya senden büyüklerin
bir bir sırayla gitmesi, seni görenlerin yaşına göre iyisin demeleri, kapını
zorunlu çalanların dışında açan olmaması, eskisi gibi yük ve eşya taşıyamaman
vs yaşlılığın belirtileri olarak sayılabilir. İşte yaşlılık deyince bunlar
aklıma geldi hemen.
Merak ediyorum bu saydıklarımın hangisi istenen bir durum?
Neresi güzeldir bunun? Hz Ömer'in "Bana her gün ölümü
hatırlatacaksın" diye parayla tuttuğu adamın "Saçların ağardı, bana
ihtiyacın kalmadı, o saçların her gün sana ölümü hatırlatacak, artık bana
müsaade demesi" gibi saçların ağarmasının ötesinde bize ölümü hatırlatacak
bin bir yönümüz “ben pert oldum artık” diye ayan beyan kendini gösteriyor.
Çünkü vücut dökülüyor. Bu durumda gezip dolaşsan, yiyip içsen pek tadı olmuyor
artık. Çünkü her günün, her yeni yaşın ölüme biraz daha yaklaştırıyor
seni.
Düşünüyorsun durmadan. Buradan geriye dönüş de yok. Her gün
yol alıyorsun öbür dünyaya doğru. Geldim, doyamadan gidiyorum diyorsun. Çünkü
seni ebedi âlem çağırıyor her gün. Gideceksin oraya! Zira kurtuluş yok.
Peki, seni hala düşündüren nedir o zaman? Ameller. Hep bu
dünyaya çalıştım. Hepsi burada kalacak, ben öbür dünyaya ne götüreceğim,
yeterince hazır mıyım diyorsun. Kim bu konuda yaptıklarını ve kazandıklarını
yeterli görebilir ki? İşte insanı kara kara düşündüren de burası. Rabbül âleminin
yüzüne nasıl bakacağım, beni neyim kurtaracak diye düşünüyorsun hep.
Hoş ben böyle diyor, yaşlılığı böyle görüyorum. Ama çoğu
zaman ölüm de bir kurtuluş oluyor. Allah herkese hayırlı ömür ve ölümler nasip
etsin.
** 16/12/2018 tarihinde kahtasoz.com'da yayımlanmıştır.
** 16/12/2018 tarihinde kahtasoz.com'da yayımlanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder