Ana içeriğe atla

"Sakarya'yı Alan Stat Ne Hale Getirildi?" ***


Cumartesi günü MEB tarafından yapılan Açık Lise sınavlarında gözetmen olarak görevlendirildim. Sınav yerim Konya Mesleki ve Teknik Lisesi idi. Görev yerime sınavın başlamasından bir saat önce vardım, imzamı attım, sınavla ilgili yapılacak olan toplantıyı beklemeye koyuldum. 

Bildik-gerekli açıklamaların yapıldığı toplantının ardından görevlendirildiğim salona çıktım. Sınava girecek adayı beklerken (aday diyorum. Çünkü sınava girecek öğrenci engelli olduğu için bu tür engellilerin sınavı bir salon başkanı, bir de gözetmen olmak üzere iki kişi nezaretinde yapılıyor.) pencereden dışarıyı seyre koyuldum. Ne güzel bir manzara vardı karşımda. Çünkü okulun önü açılıvermişti. Daha önce sadece eski stadın arka beton duvarını ve caddede geçen araçları görebiliyorduk. Şimdi ise Anıt'tan, Gar'a doğru giden cadde yani eski stadın ön yüzü gözümün önündeydi. Ne de büyük bir alanmış eski stadın kapladığı alan dedim. Dile kolay 100 bin m²'lik bir alan yıkılan yer.

Şehrin merkezinde kalan ve geçmişte büyük bir işlevi yerine getiren bu stadın az önce önünde inmiştim. Ne zamandır geçmediğim bu yerde inince bir an için yanlış yerde mi indim diye düşündüm. Dikkatlice bakınca yıkılacak diye belirtilen stadın yıkıldığını anladım. Hem önünden hem de arkasından temaşa ettiğim eski stat yıkılınca yüksek katlı beton evlerden iyice bunalan şehrin büyük bir nefes aldığını gördüm. Hah şöyle, dünya varmış dedim okulun son katından bakarken. Bu kadar büyük bir alan, yeşil alan yapıldığı zaman insan seyretmeye doyamaz dedim içimden.

Ben sınava gelecek öğrenciyi beklerken okulun arka tarafındaki salonda görevli bir öğretmen yanıma geldi. Benim baktığım gibi pencereden yıkılan stada baktı. Çekip giderken yüzüme baktı: "Sakarya'yı alan stadı ne hale getirdiler" dedi. Benimle konuşan, tanımadığım bu meslektaşımın bir yüzüne baktım, bir de dediğine kulak verdim. Gayri ihtiyari "öyle" dedim. 

Az sonra salon başkanı, ardından sınav olacak öğrenci geldi. İki saatten fazla sınav devam etti. Sınav boyunca meslektaşımın dediğini düşündüm. Acaba Konya'nın bu eski stadının Sakarya ile ilgisi neydi? Acaba Sakarya Meydan Savaşı kararı bu statta mı alındı ya da savaşı yapacak düzenli ordu burada toplandıktan sonra mı yola çıktı? 

Okulda iken tarihim iyiydi. Okul bittikten sonra da tarihe merakım hep devam etti. Bir tarihçi kadar ayrıntıları bilmesem de yakın ve uzak tarihimiz hakkında yüzeysel de olsa bilgi kırıntılarım var. Ama nedense  belleğimde Konya Stadı ile Sakarya arasında bağ kuracak hiçbir bilgi kırıntısı yoktu. 

Ne bekliyorum? Hemen telefona bakmak için elimi cebime attım. Hay Allah! Telefon ne arardı? Sınav esnasında telefonu bırak sınav salonuna, binaya girdirmek bile yasaktı. İyi de ben kimden öğrenecektim cahili olduğum stadımız hakkındaki bilgiyi? Salonlarda görevli tanıdığım bir meslektaşıma sorayım dedim. Salonu terk etmek de yasaktı. Çaresiz sınav saatinin bitmesini ya da tek kişiden oluşan öğrencinin çıkıp gitmesini bekleyecektim. Kızımız da çıkmadı bir türlü. Üç sınavlık bir dersi çözmek için çözdüğünü tekrar  tekrar çözdü. Garantici birisiydi anlaşılan. Okumakta ve görmekte zorlanan biriydi aynı zamanda. Kafasını kitapçığa iyice yaklaştırıyordu. Çünkü gözünün biri 10, diğeri 11 numaraymış. Ara ara "Gözüm yoruldu, ben biraz dinleneyim" dedi durdu. O dinlenirken biz kodlamayı yapıverdik. Zira zor da olsa okuyor ama kodlayamıyordu. Zaten bizim görevimiz de onun kodlamasına yardımcı olmaktı. Bize büyük görünen yuvarlak kutucuklar kızımıza nokta gibi görünüyordu belki de. Allah yardımcısı olsun!

Nihayet sınav bitti, salondan çıkar çıkmaz ilk işim telefonumu alıp eski Konya Stadının tarihçesine baktım. Hem de kaç kaynağa birden. Hayret! hiçbirinde stadın Sakarya Savaşı ile bir bağını bulamadım. Anlaşılan baktığım siteler de bu konuda benim gibi cahil. Ne de umutlanmıştım bilmediğim bir konuda bilgilenecektim. Yeni bir bilgiye ulaşamadım maalesef!

Eski stadımız 1950 yılında hizmete girmiş. Bu durumda stadın Sakarya Meydan Savaşı ile yakından uzağa bir alakası yok. Olsa olsa futbol maçlarına ev sahipliği yapan bu statta Konyaspor ile Sakaryaspor arasında maçlar yapılmıştır. Bir centilmenlik ve seyir zevki olan futbol veya spor bir rekabet mücadelesi olsa da zaman zaman bu centilmenlik oyununu savaş gibi gören fanatikler de yok değil. Belki "Sakarya'yı alan stat ne hale getirildi" diyen meslektaşımız da sporu savaş olarak görenlerden. Şu an yanımda yok, hangi okulda görev yapıyor bilmiyorum. Nerede çalıştığını bilsem onu okulunda ziyaret etmek ve Konya eski stadının Sakarya Savaşı ile ilgisini öğrenmek isterdim. Görüyorsunuz bilgiye ulaşmanın iyice kolaylaştığı günümüzde bazı bilgilere ulaşmak hala zor!

Kısa bir araştırmamdan eski stadımızın Sakarya ile bir ilgisi yok. Pekiyi bu arkadaş aslı astarı olmayan bu bilgiyi işkembeyi kübradan niçin attı? Bu soru da çözüm bekleyen bir soru. Aklıma tek şey geliyor: Bu arkadaş ön yargılı biri. Ön yargılı olduğu kadar muhalif biri anlaşılan. Yapılan bir şey iyi de olsa, kötü de olsa görevi karşı çıkmak ve niçin karşı çıktığına gerekçe uydurmak. 

Merak ettiğim Konya statsız kalmamış, yerine daha modern ve daha büyük bir stat yapılmış. Üstelik birçok milli ve önemli maçlara ev sahipliği yapıyor. Şehrin merkezinde kalan, maçlar olduğu zaman trafiği kilitleyen bu stadın yıkılmasından doğal ne olabilir. Üstelik yıkılmış haliyle şimdiden şehir merkezini rahatlatan bu görüntünün yerine, bahçe yapıldığı zaman ne güzel olacak burası! Oksijen soluyacağız. Kötü mü? Seyir zevki verecek tıpkı futbol seyreder gibi!

*** 18/12/2018 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde