Ana içeriğe atla

Haccın Bu Sene de Çıkmamasına Hiç Bu Kadar Sevinmemiştim *


Malumunuz cuma günü 2019 hac kuraları çekildi. Ne mi oldu? Yedi yıldır olan oldu. Yani çıkmadı. 6 yıl boyunca hac kotasına takıldım, hepsine de üzüldüm. Ama bu sene haccın çıkmaması bende buruk bir sevinç meydana getirdi. Diyebilirsiniz ki hac çıkmayınca insan sevinir mi? Ben sevindim işte. Verilmiş sadakam varmış diyorum. Niçin mi?

Farz edelim ki bu sene bana kurada hac çıksaydı ve bana deselerdi ki "Sana hac çıktı. Fakat bu sene kurallar değişti. Hacca gitmek için pasaport, vize vb. işlemlerini yaptırmak için malum konsolosluğa gitmeniz gerekiyor. Başka türlü gidemezsiniz." Bu durumda ben ne yapacaktım? 6 yıl beklemiş, 7.yıl hac çıkmış, koşa koşa konsolosluğa gidecektim. Sonra? Sonra demeyin artık! Merhum Gazetecinin başına gelenin benim başıma gelmeyeceğini kim garanti edebilirdi? Haydi, başta adı geçen ülke ve tüm dünya "Kılına dokunulmayacak" şeklinde garanti verdi, pasaport ve vize işlemi için nasıl gidebilirdim? Hiçbir şey olmasa bile konsolosluğun kapısını görür görmez korkudan ödümün kopmayacağına ve kalpten gitmeyeceğime ben kendimi nasıl ikna edecektim? Diyelim ki bunun için de her türlü tedbirler alındı, tüm dünya benim güvenliğim için seferber oldu. Buna rağmen korkum giderilecek mi? Çünkü işin ucunda ölüm korkusu var. Bu kadar garantiden sonra hala korkmaya gerek var mı derseniz korku bu! Korkma! Arkanda biz varız demekle olmuyor. Sonra korku insani bir durumdur. Korkana niye korkuyorsun denmez. Altıma koymayacağıma nasıl garanti edebilirim?

Diyelim ki tüm cesaretimi toplayıp  hac uğruna ölümü göze alarak konsolosluğa gittim. Normal yoldan öldürüleceğimi bilsem buna da eh dedim. Sonunda boğdular. Cesedi bari verseler! Cesedim de kim vurduya gidecek. Hadi buna da razı oldum. Ya cesedim parçalanırsa! Ki kuvvetle muhtemel! Çünkü şekil A da görüldüğü gibi temiz iş çıkarıyorlar. Yani bu konuda tecrübeliler. Bu durumda ardımdan herkes "Öldürüleceğini bile bile gitti. Bunun yaptığı intihardı" demeyecekler mi? Orta yerde cesedim de olmayınca cenazem de kılınmayacak ve imam "Cemaati Müslimin! Nasıl bilirsiniz bu mevtayı" diyemeyecek. İmam soramayacağı için cemaat "İyi bilirdik, Allah rahmet eylesin" demeyecek ve imam “Ahirete taalluk eden hukukunuz varsa helal edin” şeklinde helallik alamayacak. İşin garibi geride bir mezarım bile olmayacak. Benimle ilgili savcımız harekete geçecek. Bu kışta kıyamette bir de benim için katil/katilleri araştırıp duracak, polisimiz benim cesedimi arayacak. Yorulacak garipler!

Sanırım haccın çıkmadığına niçin sevindiğimi anlatabildim. Öyle zannediyorum bana "Verilmiş sadakan varmış" diyerek hak da verdiniz. Demek ki haccın bana bu sene de çıkmamasında bir hayır varmış. Siz buna züğürt tesellisi de diyebilirsiniz.

* 31.12.2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde