Ana içeriğe atla

Farz edin ki Öldüm

Dostlarım! Bir vefat haberini aldığımız bir tanıdığımız hakkında, ardından yazar, çizer, hakkında yorum yazarız. Bilirim ki ardından yazdıklarımızı mevta okuyamaz ve haberi olmaz. Beni en fazla ilgilendiren ve meraklandıran yön de burası.

Şimdi sizden istediğim,

Beni bir an için ölmüş bilin. Duydunuz ve hakkımda ne yazardınız?

Lütfen içinizden geldiği gibi yazın. Allayıp pullamayın, vurun dedimse de öldürmeyin. 

Öldükten sonra neye yarar demeyin. Zira ben hakkımdaki yorumlarınızı okuyacağım. Ölü taklidi yaparak size cevap vermeyeceğim. Bunun bana faydası, size göre iyi biri isem, öbür alemde "Dostlarıma göre ben böyle biriyim" diyeceğim. Yok, kötü biri isem -ki ben bu durumumu biliyorum- ölmeden önce geri kalan ömrümde kendime ve yaşantıma dikkat edeceğim. 

Gördüğünüz gibi her iki görüş de benim lehime olacak. Sana bu iyiliği yapmayacağım demeyin. Dost acı söyler ama yüze söyler deyip bağrıma taş bastırıp içime atacağım. 

Umarım yazacaklarınız beni öbür aleme gitmemi hızlandırmaz. Özellikle sayfamda hiç iz bırakmayan sanal arkadaşlarım ne yazar? Bari ölümümün ardından bir iz bıraksınlar isterim. En azından yaşadıklarını bilmiş olurum.

Haydi dostlar, göreyim sizi! Beni nasıl bilirdiniz? (14/11/2020)

*

Sevgili ve saygıdeğer sanal arkadaşlarım!

14 Kasım günü “Beni bir an için ölmüş bilin. Duydunuz ve hakkımda ne yazardınız?

Lütfen içinizden geldiği gibi yazın. Allayıp pullamayın, vurun dedimse de öldürmeyin” demiştim ve paylaşımımı “beni nasıl bilirdiniz” şeklinde bitirmiştim.

Ölümüme; 14 kişi haberim oldu anlamında beğenirken 1 kişi gülmüş, 2 kişi inanamamış, 4 kişi üzülmüş. 1 kişi de yanındayım seçeneğini işaretlemiş. 24 kişi de taziyelerini ifade etmişler. Bir an için öldüğümden, ölü insan cevap veremez düşüncesiyle yorum yazan arkadaşlara bilerek cevap yazmadım.  Güzel dilek ve temennileri için hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum. İnşallah dedikleri gibi olurum. Yine sayfama işaretleriyle katkı sunan arkadaşlara da teşekkür ediyorum.

Gördüğüm kadarıyla dibime pek ışık vermemişim. Pek sevenim de yokmuş. Zira aynı gün paylaştığım bir başka vefat haberine daha fazla işaret kondu ve daha fazla taziye yorumu yazıldı. Sayfamdaki sanal arkadaşlarım, “paylaştığın vefat haberine eyvallah ama senin için bir hayır dileğimiz olamaz” demek istemişlerdir.  

Görünen köy kılavuz istemez. Sayfama iz bırakanlarla cenazem musalladan kalkmaz. Çünkü yazan ve işaret bırakanların bir kısmı da şehir dışından. Öldüğüme üzülen 4 kişi gördüm. Bunların da 2’i Konya dışından. Bu durumda kalan iki kişiden biri, salımın önünden diğeri de salın arkasından tutmuş olacak. Yani bütün yük bu iki arkadaşın üzerinde. Ama üzülmesinler. Bugünlerde epey bir kilo verdim. Naaşım size pek ağır gelmeyecek. 

Şayet bu iki arkadaşın da işi çıkar veya maazallah benden önce vefat ederlerse bu durumda cenazem orta yerde kalır. Öyle zannediyorum, B planı olarak kimsesizlerin kimsesi olan belediye mezarlıklar müdürlüğüne iş düşecek. Cenazemi, sessiz ve kimsesiz bir şekilde kimsesizler mezarlığına defnedecekler. Katılım olmayacağı için belediyenin ayrıca mezar çıkışında şeker dağıtmasına ve gül suyu dökmesine gerek kalmayacak.

Hasılı, yazılıp çizilenlerden, sayfama konan işaretlerden ölmeden önce gerekli mesajı çıkarmış bulunmaktayım. Anladım ki pek sevenim yok, arkamdan gözyaşı dökecek de. Sanal arkadaşlarımın kahir ekseriyetinin gözünde ha varım ha yokum. Yani yok hükmündeyim. Bu durumda bana düşen, ölümüm de bile yanımda sanal olarak dahi görünmek istemeyen arkadaşlarla sanal arkadaşlığımı sonlandırmak. Bu yapacağım onları da rahatlatacaktır. Ben de böylece temizlik imandandır düsturu gereğince sayfamı temizlemiş olacağım. 

Bu durumda yani temizlik işinde bugüne kadar benim onlara, onların da bana bir şey veremediği sanal arkadaşlarımdan istediğim, temizlik konusunda bana yardımcı olmaları. Ben onları temizlemeden onlar beni temizlesinler. (17/11/2020)

*

Arkadaşlar! Sayfamda sosyal mesafe gereği sayfamda epey bir sadeleştirme yaptım. Bu işi kolay sanmıştım. Gördüm ki zormuş. Silerken zaman zaman uykum geldi. Koyduğum kriterlere göre silmem gerekirken silinmemiş, silmemem gerekirken silmiş olabilirim. Gönül koymayın. Şimdiden hakkınızı helal edin. 

Eğer sizin için bir anlam ifade ediyorsam, yeniden arkadaşlık isteği gönderebilirsiniz. Arkadaşlık istekleriniz, kendimden oluşacak OHAL komisyonu tarafından değerlendirmeye tabi tutulacaktır. 

Silmem konusunda kendinize haksızlık yapıldığını düşünüyorsanız iç hukuk yollarını tükettikten sonra AHİM'e gitmeden önce kendimden ibaret komisyonuma gerekli belgelerle müracaat edebilirsiniz.

Masum isteğiniz yerine gelmez ise sayfam, yakın-uzak herkese açık. Daha önce göremediğim emojiler bırakabilir, yorumlar yazabilir ve paylaşabilirsiniz. Ama tavsiye etmem. Zira kıyametin kopması demektir bu. Şöyle ağız tadıyla biraz yaşayalım. (17/11/2020) 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde