Ana içeriğe atla

Beşikten Mezara

Yeni öğretim yılında en büyük yenilik 3, 4 ve 5 yaşındaki çocukların ana sınıfına kazandırılması. Bakan bu konunun üzerinde çok durdu hala da durmaya devam ediyor: 5 çocuk olan yere ana sınıfı açtırdı ve öğretmen atadı. 5 sayısının altında olan yerlerdeki öğrencileri de taşıma kapsamına aldı. Taşınma imkanı yoksa gezici öğretmen planlamasına imkan verdi. Bu azminden dolayı Bakan büyük bir teşekkürü hak etti.

Ülkenin bunca sıkıntısı içerisinde Bakan, ana sınıfına niye bu kadar önem vermiş olabilir? Bakan biliyor ki çocuğun başarısı küçüklüğüne bağlı. Çocuğu ne kadar küçük yaşta okullu yapabilirsek, anne babaların elini rahatlattığı gibi küçük yaşta ana kuzusu çocukları anne ve babaların elinden alarak yeni neslin öğretmenlerin eseri olmasını istiyor. Ağaç yaş iken eğilir misali çocuklar eğitilirken anneler de çocuğuma kim bakacak endişesi taşımadığı için çalışma yolunu seçecek. Bu da ülkeye yeni katma değer demektir. Böylece çalışan kadın sayısında artış olacaktır.

Anlayacağınız Bakan'ın bu çalışması benim ufkunu açtı. Ahir ömrümde nöbet senin denir ve eğitim bakanlığı şahsıma tevdi ederse, Bakanın açtığı bu çığırda yürüyeceğime söz veriyorum hatta bir ilerisini düşünüyorum. Bu projemi bakan olmadan açıklamam uygun değil ama memleket sevdalısı olunca duramadım. Neler yapacağım?

Okullu yapmak için çocuğun üç yaşına gelmesini beklemeyeceğim. Çocuğun eğitimi anne karnında başlar ve 0-3 yaşında duyduğu, gördüğü her şeyi alır. Tüm kişiliği bu yaş diliminde aldığına göre şekillenir tespiti gereğince, anne hastanede doğum yapar yapmaz, ebe ve doktorlar çocuğu anneye vermeyecek. Orada hazır bekleyen ana sınıfı öğretmenlerine verecek. Onlar da çocuğu alıp yetiştirmek üzere sınıfına götürecek. Yani çocuğun eğitimi anne ve babaya bırakılmayacak kadar önemlidir. Sıfır yaşından itibaren iyi bir şekilde yetişen çocuk, iyi bir temel atılınca çok başarılı olacak ve yerlerde sürünen eğitimimiz doludizgin koşacak hatta uçacak. Anne baba çocuğunu görmek isterse okula gelip görebilecek. Çocuğum akşamları ve hafta sonları da okulda kalacak derse çocuk okulda anasınıfı öğretmeni nezaretinde kalacak. Çocuğunu emzirmek isteyen anne okula gelip çocuğunu emzirecek. Yok, ben gelemem diyen olursa, okul idaresi bir araç tahsis ederek emzirmek için çocuğu annesinin istediği yere götürüp geri getirecek. Anasını öğretmenleri üç vardiya çalışacak. Okulda hayat 24 saat devam edecek. Böylece annenin gözü arkada kalmayacak, işine odaklanacak ve iş verimi artacak. Bu da ülkeye katma değer demektir. Hasılı parolamız, siz yeter ki doğurun. Çocuğunuza biz bakalım ve çocuğunuz beşikten mezara ilim öğrensin olacak.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde